SES VE SÜS

Demek alıp gittik birbirimizi ve dokununca sır olan bıçağın keskin zarafetinden taşan büyünün izi kaldı geriye.

Oysa siluetinde, yeryüzünün en görkemli uygarlıklarını kurmuş büyük insanların ruhu ışıldayan bu şehirde geceler bile aydınlık olurdu. Gecelere yaslanıp; kimi acemi ve uçuk hayaller kurar, kimi bu dünyada bir tutsaktan farklı olmadığını düşünür boğazın tepelerine karşılıklı oturmuş o bilge ve ermiş ruhlarla sohbete dalardın. Sonra özgürlüğü özlerdin, ne mehtabın denizde ki meltemle cilveleri, ne sesin ışıkla dansı, ne bin bir çiçek kokularının boğaza çarpıp baş döndüren sarhoş eden büyüsü, ne tarih ve buhur karışımının yıldızlara ulaşan gurur verici letafeti hiçbir şey senin özgürlüğe koşmak isteyen firari ruhunu susturamıyor durduramıyordu Daha fazlasını oku

VE AĞUSTOS GELDİ

Bir Ağustos daha geldi. Meyan kökü şerbeti tadında bir Ağustos. Biraz buruk, biraz tatlı, biraz şuh neminde işveler saklı. Biraz muradına ermiş bir yağmur damlası gibi kırmızı gül yaprağının üstünde gülücük tadında. Biraz çatlamış susuz toprak gibi şerha şerha.

Bu Ağustos, bana geç gelen, benden çabuk giden bir Ağustos oldu. Belki de Eylül hemen gelsin diyedir bu çarçabuk gidiş. Kim bilir? Dili yok ki konuşsun. Gerçi dil neyi anlatabiliyor ki? Gözler dilden her zaman bir fazlasını anlatmıştır. Çünkü dil beyinden beslenir, yürekten cesaret alır. Yüreğin susması gerekirse dil konuşabilir mi hiç, ne haddine. Gözler ruhu yansıtır, yürekten ışık alır. Aydınlık olan ve sevginin de kaynağı olan orası çünkü.

Daha fazlasını oku

İKİ HÜZÜN BİRDEN GELDİ

Bir eserinde ” yollar, yoksulların yüzleri gibi tenhadır” der Nuri Pakdil.

 

Bana öyle gelir ki yolların en tenha olduğu bir vakitte çıkıp gelir eylül bilindik hüznüyle.

Bu yıl ise yolların tenhalığı yoksulların yüzü ile benzeştiği bir vakitte on bir ay sonra gelen eylül, çok kutlu bir dostla geldi hayatımıza. Yoksulların on bir ay beklediği ve artık yüzlerinin tenhalaştığı, yüreklerini bekleyişin hüznü bastığı bir vakitte, aşkın koynundan çıkıp geldi oruç insanın evrenine.

 

Bugün insan, yaşadığı çevrenin, şehrin, tabiatın, kendisine sunulmuş nimetlerin birçoğunu fark edemeden, onlara baktığı halde göremeden, dokunamadan, tadamadan yaşayıp gitmektedir. Hele büyük şehirde yaşayan insan, topyekûn bir yarışın içinde, adeta yarı baygın, hedefe kilitlenmiş ( hangi hedef ? ) hep birlikte yürüyüp gidiyor. Bir an kalabalığın içinden çıkıp çevresine, şehrine, nimetlerine bakabilmiş olsa birçok güzelliği fark edecektir elbette. Ancak yürüyen kalabalığın içinden çıkmak onu kaygılandırıyor.

 

Daha fazlasını oku

Varsın Ya

Başımda bir duman oluyor kasvetin

Senden diye kıyamıyorum bozmaya

Şiirime ilham oluyor hasretin

Başlıyorum çektiklerimi yazmaya

Burnumda tütüyor yemyeşil gözlerin

Düşte bile doyamıyorum bakmaya

Kulağımda çınlıyor tatlı sözlerin

Dayanamıyorum ben sensiz olmaya

Gözüme gelmiyor da şu ıraklığın

Seninle yaşıyorum ancak cansın ya

Aklıma geliyor da bir an yokluğun

Nasıl şükrediyorum bilsen varsın ya!

________________________________________________________

Talha Bora ÖGE

Tesadüf

Anlayamıyorum dediğinde başlıyorsun anlamaya

Göremeyişini kabullendiğinde

Görünüyor birçok şey

Ve ne kadar biliyorsan acizliğini

O kadar güçleniyorsun inancınla

Çünkü inançsızlıktır

Zayıf düşüren

Nefrete

Kine

Öfkeye sürükleyen

En kısa çıkış yolu bilinen bir labirentin

Ne anlamı kalır ki

Cevapları sorulardan önce verilirse

İnandığımızda

Göreceğiz

İnandığımızda

Duyacağız

O vakit

Yaşadığımızı fark edeceğiz

Çünkü yaşamak

Yalnız hayatta kalmak değil

Emin olmalı

Onu üzecek bir şey yapmadıysak

O bizi üzmeyecek

Üzüyor gibi görünse de

Sonu beklemeli

Kendimiz ya da başkası için

Görmeli diyorum

Görmeyi umuyor

Görmeyi bekliyorum

Bir melek olmak değil derdim asla

Ben,

Şeytan olmak istemiyorum!

________________________________________________________

Talha Bora ÖGE

Gölge’den Rubailer

Ne biçim bir âlem, ne sağı ne solu belli

Terazinin tarttığı, ilk yüzse sonra elli

Olsun bakalım dolandırsınlar tüm âlemi

Ölüm gelince, oyunlar bitecek temelli!

 

Oldu mu, büyük olmalısın derler

Ene der, varlıklarıyla övünürler

Söylesin dursun onlar, aldırma sen

Büyük değil adam olalım yeter!

 

Ne hatalara düşersin an be an

Düşmanlıklar güdersin zaman zaman

Gör lakin geçmişin nihayetini

Ne yaparsa, kendine yapar insan!

 

Gurur, kibir, ruhlarımıza denk değildi

Bundandır ki başlar, daim öne eğildi

Kudret nişanesi neyimiz var ki bizim

Can onun rahmetiyle, yoktan var edildi!

 

Mutlaka bitecek kargaşa

Mahşere dek ancak, temaşa

Aman üzüp yeme kendini

İman et, kapılma telaşa!

 

Evvela kendine yöneldin mi?

Çare hep özdedir öğrendin mi?

Başlamışsın derman aramaya

Yakan o derdi kabullendin mi?

 

Ne o! gözlerindeki yaş bitecek

Dünya derdi, seni bitirecek

Hayırlı bir iz bırakmıyorsan yan

Yoksa bu âlemde, her can ölecek!

 

Çiğ olan yenmez asla pişirilmeden

Acı ek ki tatlansın çorban, içmeden

Yaratılmış gördün mü fani âlemde?

Dertle yoğrulmadan olgunluğa eren

 

Bencil ömür boyu gergin

Vereninse kalbi engin

Küp küp hazineli değil

Cömert olandır en zengin!

 

Yalnız nefes alıp vermekle, hayatta kalınmaz

Şerefi olmadan, hiçbir varın değeri olmaz

Ruhsuzsan, fani dünyada ne ehemmiyetin var

Her canlı ölür, fakat herkes gerçekten yaşamaz!

 

Çatlasan yaşayacağın yüz sene

Onurlu ol sahip çık şerefine

Nefsinin beş dakika keyfi için

Değer mi boyun eğip küçülmene!

 

Anlatılır; Hazreti Süleyman’dı

Ona kalırdı şu dünya, kalsaydı

Bilmem kul, ne demeye tamah eder?

Anlasa; durmaz ibadet yapardı!

 

Vazgeçemiyoruz dünya saltanatından

Cennetiyse çıkarmıyoruz aklımızdan

Anlayamadık oysa mübarek kulları

Ne dünya ne cennet, Allah’ tı arzulanan!

 

İnanmak için mucizeler arar

İçinden çıkılmaz sorular sorar

Hal bu ki mucizeden inanç değil

Sağlam inançtan mucizeler doğar!

 

Hatırlayamayız bir çırpıda bitti ilk yirmi

Ömrün de üçte biri zaten uykuda geçmez mi?

Hala hırslanıyoruz bu çöldeki gölgeliğe

Kalan yirmiye sonsuzluğu satmaya değer mi?

 

Gafilse kul, isyanı anar

Mum gibi dil yüzünden yanar

Vermiş formülü son peygamber

Sınavı kazanır susanlar!

 

Kimi tanımak için bu arayış

Özünü bulabilmek için yarış

Kavgasını sürüyorsun ellerin

Sen gel de evvela kendinle tanış

 

Niyet O’ nun rızasıysa bol bol

Şudur doğru bildiğim sırlı yol

Vurma yüze hatayı gün gibi

Gizleyip kusurları gece ol!

 

küçük diye bir şey yok esasen, görmeli

büyüklük bile küçükten başlar bilmeli

senin umursamadan küçük dediğinde

şu koca kâinatın, ne sırları gizli!

 

kıyas; ne âlem hayranlığıdır

ne de sayısız mal varlığıdır

insanoğlunun en hayırlısı

ruhu sabırla dolu olandır!

________________________________________________________

Talha Bora ÖGE

Ölçü

O kadar ince çizgilerde yaşıyoruz ki

Ölüm mutluluktan daha yakın

Öyle şeylere bel bağlıyoruz ki

Onların sahibi biz değiliz

O kadar köle ruhluyuz ki

Ruhumuzu bedenden azada cesaretimiz yok

Öyle sevme özürlüyüz ki

Kendimizi bile sevmiyoruz

Ve o kadar gururluyuz ki

Bunların hiçbirini kabul etmiyoruz!

________________________________________________________

Talha Bora ÖGE

Hepsi

Canım ela gözlerin

Hep bana baktı da

Görmedikten sonra

Baksa da bir bakmasa da

Sana neler söyledim

Hepsini duydun da

Anlamadıktan sonra

Duysan da bir duymasan da

Sen hep böyleydin

O damlalar da

Değişmedikten sonra

Ağlasan da bir ağlamasan da

Kıymetini bilmedin

Her şey gibi aşkın da

Bilmedikten sonra

Yaşasan da bir yaşamasan da

Ve defalarca gittin

Dönüp kaldın sonunda

Sevmedikten sonra

Kalsan da bir kalmasan da

________________________________________________________

Talha Bora ÖGE

İsim

Vazgeç denemekten, bir kez daha,

Giden zamanı durduracaksa.

Durma kahret belalara,

Kahır seni kurtaracaksa.

Aman unutma kayıplarını,

Eğer geri kazandıracaksa.

Parçala elde edemediklerin için kendini,

Hepsini avucuna toplayacaksa.

Verme kimseye hiçbir şeyini,

Elindekini arttıracaksa.

Paylaşma hiç insanlarla,

Bu seni zengin kılacaksa.

Yor kendini zayıflıkların için,

Güçlü olman buna bağlıysa.

Dert et kendine her çileni,

Derman verecekse.

Üz kendini üzebildiğin kadar,

Hatalarını düzeltecekse.

Düşünme hiç şu anını,

Düşüncesizlik garantiliyorsa yarını.

Ve kork ölümden ölesiye,

Korkun seni

ölümsüzleştirecekse…

_______________________________________________________

Talha Bora ÖGE

Formül

Zannedersin gerçekten sevdiğini

Neredeyse yoluna can verirsin

Düşünme vefasızın ettiğini

Kocaman bir kalbin var, seveceksin.

Böyledir aşk, vermez ki isteğini

Acını zamanla dindireceksin

Korkma, sanma her şeyin bittiğini

Dayan be, gücün var, düzeleceksin.

Gecenin belli olur biteceği

Yoğun karanlık basar, sezeceksin

Güdemiyorsan o meşhur deveyi

Durma bir an, yolun var, gideceksin.

Bitmez ki türlüdür çektireceği

Kahretmeyip, yine sevineceksin

Ah sonsuzdur onların öğrettiği

İyi ki derdin var, şükredeceksin.

Bazı şeyler vardır sır çözülmesi

Anlayacaksın ki formülü sensin

Değiştiremiyor musun gerçeği

Tek bir çaren var, kabulleneceksin.

Görmeyim gün gelip de yittiğini

İnanıp kendine, direneceksin

Aman deyim, kaybetme ümidini

Daha iyi günler var, göreceksin.

Sana bağlı sürüp sürmeyeceği

Hayat çok kısadır öğreneceksin

Yoksa da çilelerin biteceği

Senin sonun mutlak var, öleceksin!

_______________________________________________________

Talha BORA ÖGE

TİK TAK

Yalnızlığımla baş başayım bu gece

 Saatinde çıkardım pilini dursun hayat

 Tik tak da yok artık

 Ama içimde bir noksanlık

 Çıkardım içimdeki amaları keşkeleri ya da ları

 Beynimden attım kararsızlıkları

 Bir içimden seni söküp atamadım ki

 Ama başaracam bu defa kararlıyım artık

 Hayatıma girip yön vermene izin yok

Daha fazlasını oku

Tanık Konuşuyor

Bir evin sıcak sesi emziriyor bahçede

Meyveli ağaçlarını yazın

Odalardan taşıp evreni dolduran sevgi

Boyuyor rengarenk çiçeklerini sevincin

Serili eşiklerde sokaklarda ana baba duaları

Çocukların tertemiz ses ölüleri

Bir kuş yavruları için telaşla

Yuva yapar bir evin mutluluğuna

Kelebekler ateş böcekleri de almış

Yerini pırıl pırıl samanyolunda

Boşuna gizledim yüzümü

Karanlık mevsim aralarında

Yüreğimin yarasına kapattım

Bu ağustos akşamını

Okula attım takvimi de

Dört mevsim bilirim sadece yazı söylerim

Hayata sadakatle kabuğunu kaldırıp kıyamet yarasının

Şahitlik ederim Tanrım aldanış bu

Sargı kanlı günlerden bir Cuma çünkü

On ikinci günüyle gençliğimi fena ezmiştir Eylül

Bu yıl da iyi ki bizimlesin bile dememiştir kimse içtenlikle

Devlete kul mu yaratıldık biz

Özenle geçtim gençlik çağını

Kılınmamış ikindiler inatla arttı ama

Cumaları yere göğe sığdıramadım

Kaçırmadım şom ağızlı sabahları

Bir sonbahar yatsıda yeşil başlı gövel dilekleri tuttum

Paramparça avuçlarımda

 

Sevgi bir heykel

Anılarının yonttuğu biteviye

Sıcak elleri içime uzanmış

Zamanın sözcüsüdür deli gönül yaslanıp muştusuna

Destekler dile gelmesini şiirde beklenenin dünyadan

Ömrümü iyi kötü tamamlıyorum

Mevsimlerin tek tanığı benim ruhum

Yönünü kaybeden hayata karşı

Eyüpsultan, 2000

________________________________________________________________

Mustafa YÜREKLİ