Ciritdüzü Köyü – Şavşat – Artvin
Kas, 2009
SAVSAT
History of Savsat: Şavşat was under the sovereignty of Urartians, Kimmerians, Saka Turks, Romans and Sasanians between 900 and 950 Re. According to historical sources, Urartu and Kimer tribes lived around Şavşat between the years 900-650 BC. The region remained in the hands of Saka Turks, Romans and Sassanids, respectively.
During the Trabzon Governorship of Yavuz Sultan Selim, when Rize Province joined the Ottoman lands, now the town of Gönye, near Batumi, surrendered spontaneously. After Sultan Selim returned to Trabzon, Artvin Beys wanted to be protected as well. After this, in the second expedition, Artvin, Ardanuç, Şavşat and Borcka circles joined the Ottoman lands and their beys were given semi-chiefdom. After Yavuz Sultan Selim left Trabzon, Şavşat, Ardanuç, Oltu, Tortum and Artvin left the Ottoman Empire again. It was taken for the administrative division of our conquered region (Georgia Province) and Artvin, Şavşat and Ardanuç were turned into sanjaks.
Following the start of the First World War and the entry of the Ottoman Government into the war, the Russian armies crossed our borders on 1 NOVEMBER 1914. Since the current Armenian hostility also increased the danger, a small part of the people of Şavşat were forced to migrate to Anatolia, leaving all their material possessions, due to the cutting of the roads of all the people of Ardanuç and Artvin.
Immediately after the agreement signed with the Georgians, the Eastern Front Commander Kazım Karabekir Pasha, who was waiting in Kars with his forces, was instructed. Our army, which departed from Kars on 22 FEBRUARY 1921, arrived in Ardahan on 23 FEBRUARY, the same forces later crossed the Sahara Mountain and recaptured Şavşat, Ardanuç, Artvin and Borçka, and included them in the Motherland without any further intervention.
Geographical Structure of Savsat: Şavşat is surrounded with high mountains. Karçal Mountains (3,537) are the subprefectural borders in west and northwest. Şavşat is rich in respect of its running waters. Number of glacial lakes exists in the area. The largest one of these lakes is the Lake KaragöL. it is a fruitful lake from irrigation and fishing viewpoint. The salmon trout is abundant. Another lake in the scope of National Parks is another lake like Karagöl, which is suitable for picnic. Şavşat has also number of springs of medicinal mineral water. The spa with its hot water in Çermik of Çoraklı village is medicinal for rheumatism. Şavşat is rich in respect of its plant cover. It has rich forestry areas, and any and all kinds of trees with large leaves in the lands with low altitudes. Winter is long in high altitude points.
Education and Cultural Structure of Savsat: In the subprefectural area there are 1 kindergarden 27 primary schools, 2 primary schools with board and 3 high schools for children’s education.
Şavşat is a rich subprefecture from tourism potential viewpoint. it has unique beauties with its double-floor wooden houses in villages and plateaus, forestry areas, lakes and trekking trucks.
Health Care Services of Savsat: Health care services are introduced in a State Hospital with 50 beds, and 46 rural health centers.
Economy in Savsat: Since Şavşat has the limited agricultural lands, traditional family-type farms and small sheep-pens are mostly seen. The agricultural activities on greenhouses have just been started due to a convenient area climate.
Savsat Cuisine
- Meals Made from Milk and Dairy Products
Cheese cake and cream cake.
Dishes Made of Vegetables and Wild Herbs
Mountain beet, bird food, gum, wild purslane, roasted chard, mallow. In addition, food is made from some herbs. Wrapping is made from fresh vine leaves, chard and cabbage.
- Pastries
Katmer, silor, pastry (with walnuts, cheese, minced meat, butter), kete, noodles, hankal, cereal, corn flakes, bişi, fetir, mafiş Turkish delight, çirğ, cimur, kançlama, pasta, ravioli, button pastries.
- Other Dishes
Winter roasts, kebabs made on wooden skewers are local specialties of meat dishes. Dishes such as keskek, gendima and şilav are made from grains.
- Desserts
Pumpkin dessert, Hasuta, kaysefe, zurbiyet, iron dessert, rice pudding, apple, pear, mulberry and grape pulps, ashura, baklava and honey delight are among the desserts.
- Soups
Purşuk soup, ayran soup, tutç soup, ayran kalacoşu, eski soup, bulgur soup, onion soup, chincharian soup, plum soup, ğerğel soup, watery harşo, hele soup, zucchini soup, cut soup, beetroot soup are among the local soups.
- Meals
Onion sauerkraut, potato dish, meatballs, flat doner kebab, chard dal dish, plum dish, yoghurt starter, milk egg, flour bowl, kaygana, chilbur, milk cannon, bulama (auguz), motrevli, papasela, cap, kapuska, çenço, Kuymak , Cheese melted, stuffed wrap, hail, onion dish.
- Pickles
Sauerkraut, pickled bean, pickled chard, pickled tomato, pickled salad, pickled Gimi.
- Marmalade and Molasses
Mulberry molasses, Cranberry syrup, pear molasses, grape molasses, cherry molasses, plum molasses, pear jelly, quince molasses, grape marmalade, cranberry marmalade, rosehip marmalade.
In addition, people of our region dry fruits such as mulberry, apple, quince, pear and make “kak” and consume them as snacks or compotes. Another indispensable part of Şavşat cuisine is the white potato grown in our region and consumed by boiling or baking.
Mar, 2009
Şavşat
Şavşat Tarihi
Tarih kaynaklarına göre Şavşat civarında M.Ö.900-650 yılları arasında Urartu ve Kimer kabileleri yaşamışlardır. Bölge daha sonraları sırasıyla Saka Türklerinin, Romalıların ve Sasanilerin elinde kalmıştır.
Yavuz Sultan Selim’in Trabzon Valiliği sırasında Rize İlinin Osmanlı topraklarına katıldığı zaman şimdi Batum yakınlarındaki Gönye kasabası da kendiliğinden teslim olmuştur. Sultan Selim Trabzon’a döndükten sonra Artvin Beyleri kendilerinin de korunmasını istemişlerdir. Bunun üzerine yapılan ikinci seferde Artvin, Ardanuç, Şavşat ve Borçka çevreleri Osmanlı topraklarına katılmış beylerine yarı beylik verilmiştir. Yavuz Sultan Selim’in Trabzon’dan ayrılması üzerine Şavşat, Ardanuç, Oltu, Tortum ve Artvin yeniden Osmanlı Devletinden ayrılmışlardır. Fethedilen bölgemiz (Gürcistan Vilayeti) adlı idari bölümü için alınmış ve Artvin, Şavşat, Ardanuç birer sancak haline getirilmiştir.
Birinci Dünya savaşının başlaması ve Osmanlı Hükümetinin savaşa girmesini müteakiben Rus orduları 1 KASIM 1914’de sınırlarımızı geçmiştir. Mevcut ermeni düşmanlığı da tehlikeyi fazlasıyla artırdığından, Ardanuç ve Artvin halkının tamamı yolların kesilmesinden dolayı Şavşat halkının pek az bir kısmı her türlü maddi varlıklarını bırakarak Anadolu içlerine göçmeye mecbur kalmışlardır. Gürcülerle imzalanan anlaşmadan hemen sonra kuvvetleri ile birlikte Kars’ta bekleyen Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya talimat verildi. 22 ŞUBAT 1921 tarihinde Kars’tan hareket eden ordumuz 23 ŞUBAT günü Ardahan’a geldi, aynı kuvvetler daha sonra Sahara dağını aşarak Şavşat, Ardanuç ve Artvin ile Borçka’yı geri alarak bir daha müdahale edilmeyecek şekilde Anavatana dahil etti.
Şavşat Coğrafyası
Şavşat, doğuda Ardahan il merkezi ile Hanak İlçesi, kuzeydoğuda Posof İlçesi, güney ve güney batıda Ardanuç, batıda Artvin Merkez ve Borçka İlçesi, kuzeyden de Gürcistan Devleti ile çevrilidir.
1.317 kilometrekarelik dağlık ve engebeli bir arazi üzerine yayılmış bulunan Şavşat İlçesinin dört yanı yüksek dağlarla çevrilidir. 3.537 metreye yükselen Karçkal Dağları, ilçenin batı ve kuzeybatı yönünü sınırlandırır. Kuzeyde 2.250 metre yükseklikteki Sivritepe (Arsiyan) dağları ile 3.000 metreyi aşan Cin dağları bulunmaktadır. Doğuda Ardahan-Artvin sınırlarını teşkil eden Yanlızçam dağ sinsilesinden 2.650 metre yükseklikteki Sahara Dağları, Güneyde ise 3.050 Metreyi bulan Karagöl dağları vardır.
İlçenin rakımı minimum 950 metre, maksimum ise 1800 metredir. İlçe Merkezin rakımı 1100 metredir. Türkiyenin en güzel ilçelerinden biridir.
Şavşat ilçesi Akarsu bakımından zengindir. İlçede çok sayıda buzul gölü bulunmaktadır. Bu göller nispeten küçük göllerdir. Göllerin en büyüğü Karagöl dağlarında bulunan ve bu dağa kendi adını veren Karagöl’ dür. Bol miktarda alabalık bulunan gölden sulama amaçlı olarak yaralanılmaktadır. Meşeli Köyü orman içi mevkiinde Milli parklar kapsamı içerisinde bulunan ikinci bir karagöl mevcut olup piknik, mesire yeri özelliğine sahiptir. Pınarlı köyü yakınlarında Balık Gölü, Arsiyan yaylasında ise Kız Gölü, Boğa Gölü ve Koyun Gölü isminde göller bulunmaktadır.
İlçe dahilinde şifalı maden suları mevcuttur. Bunlardan Çermik-Çoraklı Köyü sınırları içerisinde bulunan sıcak su kaplıcası romatizmal hastalıklara iyi gelmektedir.
İlçede Karadeniz iklimi ile karasal iklim arasında bir geçiş iklimi hakimdir. Yüksek rakımlı olan yerlerde kışlar çok uzun sürer. Bu bölgelerde kasım ayında başlayan kar yağışları nisan ayı ortalarına kadar sürer.
İlçe bitki örtüsü bakımından zengindir. Zengin iğne yapraklı ormanlar mevcut olduğu gibi alçak rakımlı yerlerde yapraklı ağaçlara da rastlamak mümkündür.
Şavşat Ekonomisi
Şavşat, Artvin’in diğer ilçelerinde olduğu gibi engebeli araziye sahip bir ilçedir. İlçede, tarımsal arazilerin sınırlı olması, sanayi tesislerinin bulunmaması, başlıca diğer sektörlerin de gelişmemiş olmasının sonucu olarak istihdam olanakları yetersiz kalmaktadır. Gelişime uygun potansiyeli bulunan turizm sektörünün ilçe ve il ekonomisine katkısının artırılması amaçlı çalışmalar sürdürülmektedir. İlçe ekonomisi büyük ölçüde tarımsal üretime dayalıdır. Tarımsal üretim, ağırlıklı olarak, geleneksel aile tipi işletme yapısı şeklinde görülür.
İlçe ekonomisinde önemli yeri bulunan hayvancılık, giderek azalan bir trend izlemektedir. 61 köyü bulunan ilçede, 16.037 adet büyükbaş ve 12.535 adet de küçükbaş hayvan bulunmaktadır. Hayvancılık açısından son derece elverişli imkanlara sahip ilçede, hayvancılığın teşvik edilmesi amaçlı çalışmalar sürdürülmekte olup, bu kapsamda yönlendirme ve kamusal destekler sağlanmaktadır.
Şavşat büyük ve küçükbaş hayvancılık yanında arıcılık açısından da son derece uygun koşullara sahiptir. Arıcılık alanında da üreticilere, kamusal imkanlar dahilinde teşvik ve yönlendirme desteği sağlanmaktadır. Başlangıcında, Çoruh havzasında uygulanan seracılık-örtü altı yetiştiriciliğinin iklim koşullarının uygunluğu ve çiftçilerden gelen talepler üzerine il genelinde yaygınlaşması ile Şavşat’ta da seracılık faaliyetlerine başlanılmıştır.
1997 yılında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Dayanışma Vakfı parasal desteği ile başlatılan seracılık faaliyetleri yaygınlaşmaktadır. Bu kapsamda amaçlanan yeni istihdam alanlarının yaratılması, tarımsal üretimde çeşitlilik ve verimin sağlanması hedefine ulaşılmıştır. 1317 kilometrekare yüzölçümü bulunan ilçenin tarım arazisi varlığı 175.696 dekar, sulu arazisi 54.840 dekar, kuru tarım alanı 120.856 dekar, mera alanı 364.166 dekar, orman alanı 552.565 dekar ve kültür dışı arazi de 224.573 dekardır. İlçenin tarım arazileri genellikle çayır olarak değerlendirilmektedir. İlçede yetiştirilen başlıca ürünler patates, armut, elma, ayva, erik, kiraz, kızılcık ve cevizdir.
İlçede Tarım kesimi ile Esnaf kesimine kredi sağlayan Ziraat Bankası bulunmaktadır.
Şavşat Mutfağı
- Süt ve Süt Ürünlerinden Yapılan Yemekler
Peynir kuymağı ve kaymak kuymağı.
- Sebzelerden ve Kır Otlarından Yapılan Yemekler
Dağ pancarı, kuş yemeği, gımı, yaban semizotu, pazı kavurması, ebegümeci. Ayrıca bazı otlardan yemek yapılmaktadır. Taze asma yaprağı, pazı ve lahanadan sarma yapılmaktadır.
- Hamur İşleri
Katmer, silor, börek (cevizli, peynirli, kıymalı, tereyağlı), kete, erişte, hınkal, tahıl gevreği, mısır gevreği, bişi, fetir, mafiş lokum, çırığ, cimur, kançlama, makarna, mantı, dügmaç hamur işlerindendir.
- Diğer Yemekler
Kışlık kavurma, ağaç şişlerde yapılan kebaplar etli yemeklerin yöreye özgülerindendir. Keşkek, gendima ve şilav gibi yemekler tanelilerden yapılan yemeklerdendir.
- Tatlılar
Kabak tatlısı, Hasuta, kaysefe, zurbiyet, demir tatlısı, sütlaç, elma, armut, dut ve üzüm pestilleri, aşure, baklava ve ballı lokum tatlılardandır.
- Çorbalar
Purşuk çorbası, ayran çorbası, tutmaç çorbası, ayran kalacoşu, eşki çorbası, bulgur çorbası, soğan harşosu, çinçar çorbası, erik çorbası, ğerğel çorbası, sulu harşo, hele çorbası, kabak çorbası, kesme çorbası, pancar çorbası, yöreye özgü çorbalardandır.
- Yemekler
Soğan sadveli, patates yemeği, köfte, yatık döner, pazı dalı yemeği, erik yemeği, yoğurt harşosu, sütlü yumurta, un harşosu, kayğana, çilbur, süt harşosu, bulama (ağuz), motrevli, papasela, kapama, kapuska, çenço, Kuymak, Peynir eritmesi, sarma, haşil, soğan yemeği.
- Turşular
Lahana turşusu, fasülye turşusu, pazi turşusu, domates turşusu, salata turşusu, Ğimi turşusu.
- Marmelât ve Pekmezler
Dut pekmezi, Kızılcık koravası, armut pekmezi, üzüm pekmezi, kiraz pekmezi, erik pekmezi, armut hoşavı, ayva pekmezi, üzüm marmelatı, kızılcık marmelatı, kuşburnu marmelatı.
Ayrıca yöremiz insanı dut, elma, ayva, armut gibi meyveleri kurutarak “kak” yapar, çerez veya hoşaf olarak tüketir. Şavşat mutfağının bir diğer vazgeçilmezi yöremizde yetiştirilen ve haşlanarak veya fırınlanarak tüketilen beyaz patatestir.
Eki, 1995
FARKLI BİR İYELİK EKİ “-Y”
Erdoğan Kara
Boğaziçi Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1995)
İsmin belirttiği nesnenin kime ya da neye ait olduğunu belirten ektir iyelik eki. İstanbul ağzında iyelik ekleri kişi kavramı verir ünlü uyumuna uyar. Birinci tekil şahıs iyelik eki Türkçede “-m” dir ve ünlü uyumuna göre –ım, -im, -um, -üm de olabilir.
baba –>> (Benim) babam “-m”
sakız –>> (Benim) sakızım “-ım”
ev –>> (Benim) evim “-im”
okul –>> (Benim) okulum “-um”
göz –>> (Benim) gözüm “-üm”
Türkçenin gelişim ve değişim evrelerine baktığımızda Muharrem Ergin’e göre “teklik birinci şahıs iyelik eki eskiden beri hep –m olarak kalmıştır*. Ancak Şavşat ve yöresi ağızlarında birinci tekil şahıs iyelik eki anne, baba, nine gibi akrabalık bildiren ve sesli harfle biten kelimelere eklendiği vakit “-y” olur.
Örneğin;
anne –>> anney (benim annem)
baba –>> babay (benim babam)
nine –>> neney (benim ninem)
dede –>> dedey (benim dedem)
abla –>> ablay (benim ablam)
bacı –>> baciy (benim bacım)
hala –>> halay (benim halam)
teyze –>> teyzey (benim halam)
bibi –>> bibiy (benim bibim)
Anney size uğradı mı –>> Annem size uğradı mı?
Gelenlerin içinde teyzey de var dı –>> Gelenlerin içinde teyzem de var dı.
Eğer bu akrabalık kelimesi sesli harfle bitiyorsa birinci tekil şahıs iyelik –m olarak kullanılmaktadır. Örneğin
“kardeş” → kardeşim (benim kardeşim) gibi.
Öte yandan birinci tekil şahıs iyelik ekinden sonra gelen durum eklerinin kullanımında bir farklılık söz konusu değildir:
Anne –>> anney : anneyi (belirtme), anneye (yönelme), anneyin (tamlayan), anneyde (bulunma), anneyden (çıkma).
Şavşat ağzında birinci tekil şahıs iyelik eki olarak kullanılan –y’nin akrabalık belirten ve ünlü ile biten kelimeler dışındaki kelimelerle kullanımı söz konusu değildir. Bu tür kelimelerle de İstanbul ağzında kullanılan –m (birinci tekil şahıs) iyelik eki kullanılmamaktadır. Başka yöre ağızlarında da böyle farklı bir ekin birinci şahıs için kullanımına rastlanmamaktadır.
______________________
*Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi, Bayrak Basın Yayın Tanıtım, 19. Baskı, 211.
_________________________________________________________________________________
Erdoğan KARA
Eki, 1992
ŞAVŞAT YÖRESİNDEN DERLENEN BİLMECELER (AÇACAKLAR)
Erdoğan Kara
Boğaziçi Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1992)
Şavşat Yöresinde bilmeceler ‘açacak’ olarak bilinir. Sizlerin de Artvin veya Türkiye’nin herhangi bir yöresiyle ilgili bu tür derlemeleriniz varsa gönderin burada tutalım, bu birikimlerin kaybolmasına izin vermeyelim.
Sabah dört ayak
Öğlen iki ayak
Haydi bilin bakak,
Akşam üç ayak
(İnsan hayatı, bebeklik, gençlik ve yaşlılık dönemleri)
Şavşat Yöresinden Derlenen Maniler
Erdoğan Kara
Boğaziçi Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1990)
Şavşat (Artvin) yöresinden derlediğim maniler yöre folklorunu araştıranların üzerinde en çok çalıştıkları konulardan biridir. Ancak hepsi de bu çalışma gibi büyük eksiklerle doludur. Bu çalışmada kafiye düzeninin bozulmaması için kelimelerin “yöresel söylemi” esas alındı. Gerekli yerlere dipnotlar düşüldü. Manilerin sıralamasında değerli hocamız Prof. Dr. L. Sami Akalın’ın kullandığı yöntem kullanılarak manilerin üçüncü dizeleri sıralamada esas alındı.
Mendilim paralıdır, etrafı turalıdır. Aç kapıyı nazlı yâr, yüreğim yaralıdır. Mendilim paralıdır, etrafı turalıdır. Aç kapıyı sevdiğim, yüreğim yaralıdır. Hana indim han değil, penceresi cam değil. Açtım baktım yorganı. Kıyılacak can değil. Maniye hoşum gelir, ağlarım yaşım gelir. Ağır kaldır meftamı, belki kardeşim gelir. Gül dalından kuş uçtu, mendilim suya düştü. Ağla gözlerim ağla, ayrılık bize düştü. Pencereden kuş uçtu, mendilim suya düştü. Ağla gözlerim ağla, ayrılık bize düştü. Ayvalar çiçeklendi, çiçekler pürçeklendi. Ağla gözlerim ağla, ayrılık gerçekleşti. Maniye hoşum gelir, ağlasam yaşım gelir. Ağla gözlerim ağla, belki yoldaşım gelir. Maniye hoşum gelir, ağlasam yaşım gelir. Ağla gözlerim ağla, belki kardeşim gelir. Beyaz inci düzümdür, kabalağım uzundur. Ağlama kömür gözlüm, geleceğim güzündür. Deryaya gemi geldi, gönlümün yemi geldi. Ağlamiyem de nedem,[1] ayrılık demi geldi. Bu dere yılan olsa, derdimi bilen olsa. Ağlarım zarı zarı, gözyaşım silen olsa.[2] Karşıda gül gezdiren, gülü melül gezdien. Ah desin kan tükürsün, arada dil gezdiren. Terek üstünde şamdan, indir perdeyi camdan. Al hançeri vur bana, Ben de bıktım bu candan. Ata vurdum eyeri, Yok yarimin değeri, Al yanaklar üstünde, sanki gördüm seheri. Denizin kenarında, yitirdim bıçağımı. Aldılar sevdiğimi, yıktılar ocağımı. Bu derenin uzunu, kıramadım buzunu. Aldım Çerkes kızını, çekemedim nazını. Aşık der hama derdim,[3] sığmıyor dama derdim. Altmış katır yüz deve, götürmez Şam' a derdim. Ayağımda çoraplar, beyaz koyun yünüdür. Ana ben gidiyorum, ağlamanın günüdür. Bahçenin kapısını, açamıyorum yâre, Anama duyurmuşlar, kaçamıyorum yâre. Ay akşamdan ışıktır, sini dolu kaşıktır. Anası bilmez ama, kızı bana aşıktır. İndim kuyu başına, başım değdi taşına. Anası kurban olsun, kızının oynaşına. Yamaçtan gel yamaçtan, leçeğim düştü baştan. Andır kalasın leçek, ayırdın arkadaştan. Mendilim gölde kaldı, dolandı dalda kaldı. Andır kalsın ayrılak, sevdiğim orda kaldı. Bahçelerde atlı ya, gel atlıya atlıya. Annem beni verecek, göğsü kıravatlıya. Bahçenin kapısını, açamıyorum yâre, Anneme duyurmuşlar, kaçamıyorum yâre. Yanacak, ya baltadır ya nacak. Aşk oduna düşenler, mahşere dek yanacak. Gökten zenbil iniyor, pırıl pırıl dönüyor. Ateş misin be yârim, seni gören yanıyor. Düzde büyük ev yaptın, çıktın peginden baktın.[4] Ateş misin sevdiğim, niçin canımı yaktın. Karşıda durdun yeter, bıyığın burdun yeter. Babam sana kız vermez, boyumu gördün yeter. Sahanda buğday unu, demirlidir demirli. Babam sana kız vermez, yeminlidir, yeminli. Al aşağı vur dizi, baban görmesin bizi. Babanın kesesine, sayacağım beş yüzü. Ay akşamdan ışıktır, sini dolu kaşıktır. Babası halt eylemiş, kızı bana aşıktır. Aşık der ağlamaktan, Bağa su bağlamaktan. Bağda yaprak kalmadı, yarama bağlamaktan. Bir ay doğdu ışıktır, evleri karışıktır. Babası halt eylemiş, kızı bana aşıktır. Para cebimde çil çil, saçlarım oldu kırcıl.[5] Baht sarayım kapalı, açıl kilidim açıl. Karşıda oturanlar, derdimi artıranlar. Bana bir yol gösterin, Sevdadan kurtulanlar. Karanfilin özümü, kınamayın sözümü. Beklerim yar yolunu, belki görem yüzünü.[6] Bir ay doğdu Pasin'den, bulutun ortasından. Ben bir güzel sevmişim, mehlenin ortasından.[7] Pencerede perde ben, yine düştüm derde ben. Ben bu dertten ölürsem, nasıl yatem yerde ben.[8] Dağlar dağladı beni, gören ağladı beni. Ben feleğe neyledim, ipsiz bağladı beni. Deniz kumsuz olur mu? suyu tuzsuz olur mu? Ben hakime danıştım, yiğit yârsiz olur mu? Başındaki yazmanın, sırmaları solmaz mı? Ben ki severim seni, sen de sevsen olmaz mı? Bana mani desene, şeker, şerbet yesene. Ben maniden usandım, karşılığın versene. Karanfil dal dal oldu, döküldü den den oldu.[9] Ben öyle şey bilmezdim, ayrılık senden oldu. Eriği sökme yârim, bahçene dikme yârim. Ben seninim, sen benim, kasavet çekme yârim. Bu dağın arısında, mum yanar darısında. Ben yâri kurban ettim, gecenin yarısında. Niçin kondun a bülbül, bahçemdeki asmaya. Ben yârimden ayrılmam, götürseler asmaya. Mani mani men atem,[10] altın atem, gül tutem.[11] Ben yârime kavuşem,[12] altı ay oruç tutem. Kahve içtim fincandan, kenarları mercandan. Ben yârimi severim, hem yürekten, hem candan. Ayva satarlar ayva, sordum kilosu kaça? ben yârimi tanırım, açık yaka, bol paça. Arpa ektim duvara, sıçradı çıktı nara, Benden selam götürün, O kalem kaşlı yara. Ayvanda durdun yeter Bıyığın burdun yeter Beni sana vermezler Boyumu gördün yeter Karşımda durma yiğit, bıyığın burma yiğit. Beni sana vermezler, dal gerdan kırma yiğit. Karşıda yeni yapı, sallanır demir kapı. Beni sebep olanlar, dilensin kapı kapı. Kaşların karasına, gül koydum arasına. Beni yârdan ayıran, çıkmasın haftasına. Karşıda yeni yapı, beş pencere beş kapı. Beni yârdan ayıran, dilensin kapı kapı. Bu dağın ardı meşe, gün kalka gölge düşe. Beni yardan edenin, evine şivan düşe.[13] Kayalar kertilmesin, yemenim yırtılmasın. Beni yârdan edenler, can verip kurtulmasın. Atım atlar içinde, nalı parlar kıçında. Benim bir sevdiğim var, gezer beyler içinde. Elmas yüzük parmakta, çifte ben var yanakta. Benim bir sevdiğim var, fiu karşıki konakta. Katar gider, dizilir katar gider. Benim bu nazlı turnam, dert derde katar gider. Cebimden ayna düştü, karıştı gazellere. Benim eski huyumdur, bakarım güzellere. Çayır üstünde çimler, elif üstünde mimler. Benim gönlümde sensin, senin gönlünde kimler. Dumanlı havalarda, yittim sevdiğim yittim. Benim için ağlarsın, ben gurbete mi gittim. Akşam arada kaldı, fitil yarada kaldı. Benim o kömür gözlüm, bilmem nerede kaldı. Derede değirmenim, taşı var da bendi yok. Benim sevgili yârim, adı var da kendi yok. İnce çubuk uzadem,[14] ırak yolun gözedem.[15] Bey mendi yiğidim, seni kime benzedem.[16] At başının beyazı, geldi dağların yazı, Beyaz gerdan üstünde, kılsam sabah namazı. Akşam aşmış gidiyor, aklı şaşmış gidiyor. Beyaz leçekli yârim, dağlar aşmış gidiyor. Karşıda mermer taşı, sevdiğim bölük başı. Bezedim yola vurdum,[17] felektir arkadaşı. Karşıda kuş oturur, kuş kuşa yem götürür. Bıldır ki şen gönlümde,[18] bu yıl baykuş oturur. Sırt üstünde tencere, güneş ile kaynasın. Bırakın sevdiğimi, benim ile oynasın. Saçım sarı, ben sarı, askere verdin yâri. Bileydim ayrılık var,[19] ağlardım zarı zarı. Giderim izlerinden, kan damlar gözlerimden. Bileydim ayrılık var, öperdim gözlerinden. Güvercin havadadır, el değmez yuvadadır. Bir elim yâr koynunda, bir elim duadadır. Aras'a vurdum testi, Aras yol verdi geçti. Bir emmim oğlu vardır, onun da çağı geçti.[20] Bir yâr gördüm leğende, selvi boyun eğende. Bir gördüm bir de görsem,[21] ak memeler değende. Bir yâr gördüm ağ alır, bahçe verir bağ alır. Bir gördüm bir de görsem, cümle yanım sağalır.[22] Bu dağlar olmasaydı, çiçeği solmasaydı. Bir ölüm bir ayrılık, ikisi olmasaydı. Pınar başı pıtırak,[23] gel beraber oturak.[24] Bir sen söyle, bir de ben, bu sevdadan kurtulak.[25] Deniz üstünde mildir, bizi söyleten dildir. Bir sen söyle bir de ben, görelim dertli kimdir. Kale kaleye karşı, kalenin ardı çarşı. Bir tomurcuk gül olsam, açılsam yâra karşı. Bahçede hanımeli, altında yeşil halı. Bizi ayıranların, dağ gibidir vebali. Meşe meşeye benzer, meşe köşeye benzer. Bizim köyün kızları, altın gümüşe benzer. Meşe meşeye benzer, meşe köşeğe benzer. Bizim köyün kızları, yünlü döşeğe benzer. Sağım gel, ölmemişim sağım gel. Boynumda gam zinciri, gurbette tutsağım gel. Pencerede perde ben, yine düştüm derde ben. Böyle garip ölürsem, nasıl yatem yerde ben.[26] Elde fincan gezdirir, kolda mercan gezdirir, Böyle yârdan ayrılan, bir kuru can gezdirir. Karşıda kuş oturur, kuş kuşa yem götürür. Bu benim mektubumu, yârime kim götürür. Saatımın kordonun,[27] suya batıramadım. Bu delirmiş gönlümü, yola getiremedim. Mektup yazdım alasın, okuya da gülesin. Bu mektubun üstüne, durmaya da gelesin. Bir ay doğdu kenarsız, niçin beni kınarsız?[28] Bu uzun gecelerde, sabah olmuyor yârsız. Saatimin kordonun, suya batıramadım. Bu yıkılmış gönlümü, yola getiremedim. Pencerede şişem yok, içinde menekşem yok. Bugün yâri görmedim, onun için neşem yok. Pencerede şişem var, içinde menekşem var. Bugün yâri görmüşüm, onun için neşem var. Bu dağın ardındayım, garipler yurdundayım. Burda bir garip ölmüş, ben onun derdindeyim. Bostan ekili kaldı, çeper çekili kaldı. Burda bir garip ölmüş, evi dökülü kaldı. İkimiz emmi kızı, sen koyun ol, ben kuzu. Çıkak dağlar başına,[29] konuşak derdimizi.[30] Aşık der ki taş taşı, hibal tutmaz taş taşı,[31] Çirkin ile bal yeme, güzel ile taş taşı. Yaza yaza yaz geldi, çarşıya kiraz geldi. Daha çok yazacaktım, mürekkebim az geldi. Mektup yazdım kış idi, kalemim gümüş idi. Daha çok yazacaktım, parmaklarım üşüdü. Karşıda kalacılar,[32] kıratını kamçılar. Dediler yârin geldi, Hani ya yalancılar! İndim çayır biçmeye, soğuk sular içmeye. Dediler yârin gelmiş, kanat vurdum uçmaya.[33] Sallandım girdim bağa, başım değdi yaprağa. Dedim bir murat alem,[34] tezden girdin toprağa.[35] Bu dağ o dağı tartar, gün geçer derdim artar. Derdimin dermanısın, gel beni dertten kurtar. Deryalar dalgalandı, gözlerim halkalandı. Derim derdim eksilsin, arttı, ziyadelendi. Aşık amansız yandım, kaşı kemansız yandım. Deryada bir gül bitmiş, O da der susuz yandım. Yandı canım, od düştü yandı canım. Desem el kınar beni, demesem yandı canım. Mani mani men açtım, mani defterin açtım. Dilimle diyemedim, maniyle helallaştım. Mani mani men açtım, mani kitabın açtım. Dilimle diyemedim, kalbimden helallaştım. Kızlar bir mani deyin, içinde beni deyin. Diye diye usandım, siz de karşılık verin. Çekmecenin kilidi, akşam gelen kim idi? Doğru söyleyin dostlar, yâr benle değil miydi?[36] Odanda hasır benim, kapında esir benim. Doğrul da bak yüzüme, neremde kusur benim. Peşkir astım direkten, doktor gelsin ıraktan. Doktor bana kâr etmez, benim yaram yürekten. Bu dağları kar aldı, gül dibini har aldı. Ecele borçlu kaldım, bir canım var yâr aldı. Kayadan atın beni, kızlara katın beni. Eğer kızlar almazsa, bir esir satın beni. Karşıda kara kedi, ağzında keklik eti. Eğer yari almazsam, yıkarım memleketi. İnce çubuk içte gel, ince yola düş de gel. Eğer yolu bilmezsen, Kervana karış da gel. Çayı geçtim az kaldı, kamış biçtim, saz kaldı. Eğlen ey deli gönül, kavuşmaya az kaldı. Sini dolu şekerim, içinizde dilberim. Ekşitme yüzün gözün, misafirim giderim. Gel benim atlı yârim, örtülü, katlı yârim. El içinde küskün ol, tenhada tatlı yârim. Çama çıksam çam titrer, neşter vursam kan titrer. El oğlu benim neyim, her görende can titrer.[37] Kalenin ardındayım, saatin dördündeyim. Eller derin uykuda, ben yârin derdindeyim. Ah ineğim ineğim, boynuzları döneğim. Eller kardeş dedikçe, yanar benim yüreğim. Çayıra basma yârim, gel benim yosma yârim. Eller ne derse desin, sen benden küsme yârim. Değirmen sala benzer, altı sandala benzer. Ergen kızın memesi, erimiş bala benzer. Altın bıçak yaptırdım, sapından tutulacak. Ergenlerin günahı, kızlardan sorulacak. Bu dağlar kömürdendir, geçen gün ömürdendir. Feleğin bir kuşu var, pençesi demirdendir. Aşık der ki o yardan, su akmıyor o yardan. Feleğin devri yardan, Ayırır yarı yoldan. Gülen az, bülbül eyler güle naz. Feleğin kaidesi bu, ağlayan çok, gülen az Armut dalda, dal yerde, bülbül ötmez her yerde. Felek bizi ayırdı, her birimiz bir yerde. Kalenin burcu muyum, dil bilmez Gürcü müyüm. Felek gözün kör olsun, ben gurbet harcı mıyım. Menekşe meşelerde, gül yağı şişelerde. Felek gözün kör olsun, kaldık dip köşelerde. Bu dağın oylumuna, kuş konar yaylımına. Gel hakkın helal eyle. geldik yol ayrımına. Kale kaleye karşı, kalenin dibi çarşı. Gel barışak sevdiğim,[38] dosta düşmana karşı. Meni meni mendilden,[39] mumlar yanar kandilden. Gel oturup konuşak,[40] sen dudaktan, ben dilden. Beyaz giyme toz olur, sarı giyme söz olur. Gel yeşiller giyelim, muradımız tez olur. Çiçekler çiçeklendi, çiçekler pürçeklendi. Gelin dostlar görüşek,[41] Ayrılık gerçeklendi.[42] Aşık der o da yansın, od vurun oda yansın. Gidin söylen o yara, ben yandım o da yansın. Gitme gitme bayandır, kalbim sana ayandır. Gidişen kurban olem,[43] gelişin ne yamandır. Değirmen elli melli, kapısı altın telli. Gireydim yâr koynuna, çıkaydım terli merli. Elma attım çayıra, şavkı vurdu bayıra. Gökte nikâh kıyıldı, yerde kimler ayıra. Bu dağın karı bitmez, gönlümün zarı bitmez. Gönlüm bir çil güvercin, her yâri kabul etmez. fiişede zeytin yağı, görünür Kaşkar dağı. Gören maşallah desin, kimin var böyle yâri. Odaya serdim halı, yârim karanfil dalı. Gören maşallah desin, kimin var böyle yâri. Mektup yazdım köşeli, içi gülle döşeli. Gözüm yaşı kurumaz, yârdan ayrı düşeli. Aşık der ağlamaktan, bağa su bağlamaktan. Gözümde yaş kalmadı, yârime ağlamaktan. Dağlar, siz ne dağlarsız,[44] kardan terek bağlarsız.[45] Gül sizde, çiçek sizde, yine yâr der ağlarsız.[46] Tahtayı oyamadım, ayağım koyamadım. Gül yüzlüm, kömür gözlüm, ben sana doyamadım. Armut dalda sallanır, sallandıkça ballanır. Güzellerin koynunda, ölü adam canlanır. Karanfili budama, sefa geldin odama. Hakikatli yâr isen, elçi gönder babama. Gidene bak gidene, boyu benzer fidana. Hem sana kurban olam,[47] hem seninle gidene. Çay aşağı çay taşı, çatıktır yârin kaşı. Her hatrıma gelende, dökerim kanlı yaşı. Siyah üzüm kalburda, herşey vardır sabırda. Herkesin yâri burda,[48] benim yârim taburda. Fidan diktim söküldü, yaprakları döküldü. Herkesin yâri geldi, benim boynum büküldü. Bu dağlar ulu kaldı, kuş uçtu yavru kaldı, Herkesin yâri geldi, Benim ki nerde kaldı. Dereler bucak bucak, ot biçtim kucak kucak. Herkesin yâri geldi, gelmedi bizim nacak. Bugün ben neler gördüm, yâr saçın böler gördüm. Hiç bakmazdı yüzüme, hamdolsun güler gördüm. Karşıda görünürsün, al kürke bürünürsün. Isıtmam seni tutsun,[49] ne şirin görünürsün. Bu benim manilerim, karardı gemilerim. İçerden anam ağlar, dışardan emilerim. Karşıdadır çeperler, yıkılsa da yaparlar. İçerden ateş almış, dışardan su serperler. Aşık der yanan ağlar, derde dayanan ağlar. İki baş bir yastıkta, evel uyanan ağlar. Bahçelerde ibrişah, boyu uzun kendi şah. İki gönül bir olsa, ayıramaz padişah. Kuş kayadan el eder, eşine gel gel eder. İki gönüyl bir olsa, dağı taşı yol eder. Bahçelerde mor hıyar, boyun boyuma uyar. İkimiz de bir boyda, ayırmaya kim kıyar. Altın dişim kanadı, sevda bana yaradı. İkimizin sevdası, bir kazanda kaynadı. Bisiklet geri geri, gel yârim beri beri. İkimizin sevgisi, geçen bayramdan beri. Gelin orak biçiyor, suyu nerden içiyor. İkindinin güneşi, mor fesinden geçiyor. Deniz üstü mülâyim, ben kimlerin olayım. İstemediğim yere, nasıl gelin olayım. Çayır çise, su ince, su serperler pirince. İnsanın aklı gider, sevdiğini görünce. Ağlasam işitilmez, kimse derdimi bilmez. Kalbimin acısını, dert siler, derman silmez. Duman duman üstüne, duman karın üstüne. Kar Mevlayı seversen, yağma yârin üstüne. Al elmayı dişledim, dört yanı gümüşledim, Kardeş geldi vermedim, yar geldi bağışladım. İp attım ucu kaldı, tarakta kücü kaldı. Kardeş gitti gideli, yürekte acı kaldı. Göl kenarı çim tutar, çim yolunur kum tutar. Kardeşsiz bacıların, tabutunu kim tutar. Mektup yazdım karadan, dağlar kalksın aradan. Kavuşmaya çare yok, kavuştursun Yaradan. Giderim Van'a doğru, yolum İran'a doğru. Kes başım kanım aksın, kadir bilene doğru. Tabakta darı gördüm, düşümde yâri gördüm. Keşke görmez olaydım, benzini sarı gördüm. Peşkir astım direkten, bir yâr sevdim yürekten. Keşke sevmez olsaydım, ayrılık var felekten. Dere boyu kar idi, yağmur yağdı eridi. Kırk meyvanın tatlısı, yine güzel yâr idi. Mendilim benek benek, ortası çark-ı felek. Kışın beraber idik, yazın ayırdı felek. Bu sular olukludur, oluklar balıklıdır. Kız ne kuruluyorsun,[50] nişanlın çarıklıdır. Davarı sürün gelsin, postunu gerin gelsin. Kim gelmese gelmesin, koyverin yârim gelsin. Maniye melez derler, çil ördeğe kaz derler. Kime derdimi desem, aptal olup gez derler. Pencerenin önünde, gördüm direklerini. Kime saklarsın yârim, yangın yüreklerini. Deniz üstü tekneli, üstüne gül ekmeli. Kolayca sevda olmaz, biraz zahmet çekmeli. Deniz dalgasız olmaz, yiğit sevdasız olmaz. Komşudan yâr sevenin, başı kavgasız olmaz. Bir dalda iki kiraz, biri al biri beyaz. Kurban olayım yârim, mektubunu sıkça yaz. Pencerenin önüne, süreydim mavi boya.[51] Kurban olduğum yâre, bakaydım doya doya.[52] Kaleden indim bugün, elimde bakır güğüm. Kör olası sevdiğim, ne dün gördüm, ne bugün. Karşıda koyun vardır, koyunun yolu dardır. Kurban olem koyuna, peşinde gelen yârdır. Burdan bir atlı geçti, nalı parladı geçti. Kurban olem o köye, Yârim içinden geçti. Bir dalda iki kiraz, biri al biri beyaz. Kurban olem sevdiğim, mektubunu sıkça yaz. Pencerenin önüne, süreydim mavi boya. Kurban olduğum yâre, bakaydım doya doya. Deniz dibi tekneli, tekneye gül ekmeli. Küçükken yâr sevenler, biraz sevda çekmeli. Pınar başı tekneli, tekneye gül ekmeli. Küçükten yâr sevenler, oturup beklemeli. Ay doğar aya gider, atlılar yaya gider. Küçükten yar sevenin, emeği zaya gider. Ay doğar aya gider, elinde maya gider. Küçükten yâr sevenin, emeği zaya gider. Dağdan indirdim karı, tabağa dizdim narı. Küstürdüm yola vurdum, burma bıyıklı yâri. Portakal dilemedim, şekeri bölemedim. Lâl olsun benim dilim, Yâr tez gel diyemedim. Mani mani men eyler, maniye gelen beyler. Mani bir iş değildir, bir o dur gönül eyler. Mani demeye geldim, kaymak yemeye geldim. Meramım kaymak değil, yâri görmeye geldim. Armudu daldan asın, beni gören ağlasın. Mezarıma su serpin, çayır çimen bağlasın. Karanfil olacağım, sararıp solacağım. Müftüden emir gelmiş, ben senin olacağım. Almayanı, kızarmış alma yanı, Nasıl kabre koyarlar, muradın almayanı. Sabahleyin yel eser, süpürür kapıları. Nazlı yârim bekliyor, virâne yapıları. Karanfilsin, tarçınsın, niçin böyle hırçınsın? Ne büyüksün ne küçük, ancak benim harcımsın. Koyunun kuzusuna, kan damlar bazısına. Ne diyem neden küsem,[53] alnımın yazısına. Kayadan indim ancak, başımda siyah sancak. Ne kız oldum ne gelin, odlara yandım ancak. Mektup yazdım yürüsün, söğüt kökün kurusun. Ne mutlu mektup sana, gider yâri görürsün. Aras ile mil gelir, deste deste gül gelir. Neyleyim öyle yâri, ayda yılda bir gelir. Sini dolu şekerim, yol uzunu ekerim. Nice ki bu canım sağ, ah u zarın çekerim. Üstünde mavi esvap, aşk ile halim harap. Niye baktığım sorma, güzele bakmak sevap. İpi aldım direkten, bir yar sevdim yürekten. O da gitti gelmedi, usandım beklemekten. Çekmecem açık gider, içinde kaşık gider. O yâr benim olmazsa, gözlerim açık gider. Karşıda üzüm suyu, kalmadı yüzüm suyu. O yâri dillemişler, içmiyor bizim suyu. Karşıda üzüm suyu, kalmadı yüzüm suyu. O yâri dillemişler, içmiyor bizim suyu. Kara çorap öreyim, ayağıma giyeyim. Of eğil dağlar eğil, ben yârimi göreyim. Mor koyun ak baş koyun, her sürüde baş koyun. Ölem çıhem içizden,[54] yerime de taş koyun. Bu dağlar olmasaydı, çiçeği solmasaydı. Ölüm Allah'ın emri, ayrılık olmasaydı. Damdan dama ip gerdim, ucuna mendil serdim. Ölürüm ayrılamam, candan yürekten sevdim. Ak gider kara gider, yağmura, kara gider. Önümdeki yolların, hepsi de yâre gider. Gidersin yol uzunu, göğsüne pul dizili. Öyle bir ah çekerim, yanarsın yol uzunu. Üzüm koydum sepete, yâr oturur tepede. Öyle bir yâr sevdim ki, şan verir memlekete. Değirmen üstü çiçek, orak getirin biçek. Öyle bir yâr sevmişim, orta boylu, mor çiçek. Tencerede şişesin, sen ne güzel bişesin. Pencereden aşağı, kucağıma düşesin. Geçtiğim dar sokaklar, yârim şeker ufaklar.[55] Pul pul olsun dökülsün, yâri öpen dudaklar. Cebimin ağzı dardır, kalbimde neler vardır. Sabır eyle sevdiğim, sabırda hayır vardır. Haburadan aşağı,[56] iniş gidersin iniş. Saldın beni sevdaya, gezersin geniş geniş. Arpalar dize gelin, dolan gel bize gelin, Sana çorap alayım, topuktan dize gelin. Dane dane üzümsün, benim iki gözümsün. Sanma yârim, unuttum, gece gündüz sözümsün. Bu dağın ardı kamış, yârden bir selam gelmiş, Selam başım üstüne, kendi niye gelmemiş. Kolundaki saati, sen kurma ben kurayım. Sen askere gidince, ben kiminle durayım. Karşıda hurşidim yâr, aç koynun üşüdüm yâr. Sen çor de ben can diyem,[57] tek sesin eşidem yâr.[58] İp attam ucu kaldı, tarakta kücü kaldı. Sen evlendin, ben köçtüm, yürekte acı kaldı. Kale dibi beden yâr, kurban olam adan yâr. Sen o dili bilmezdin, sana bir öğreten var. Arabayı koşalım, karlı dağlar aşalım. Sen yağmur ol ben bulut, yağarken kavuşalım. Gel benim ağa yârim, sallan gir bağa yârim. Seni bekleyen yoktur, bakma sol sağa yârim. Bostana ektim kına, suvardım kana kana. Seni doğuran ana, olsun bana kaynana. Kavak senden uzun yok, dallarında üzüm yok. Seni sevdim seveli, başkasında gözüm yok. Çekmecen açıktır kız, boyun ufacıktır kız. Senin gezdiğin yerler, bana da açıktır kız. Evleri mavi boya, vuruldum servi boya. Servi boylum burdan geç, bakayım doya doya. Karanfil oylum oylum, geliyor servi boylum. Servi boylum gelirse, şen olur benim gönlüm. Kara kazan kumdadır, günde gözüm yoldadır. Seslensem sesim gitmez, andır dağlar gölgedir. Gökte yıldız ellidir, ellisi de bellidir. Sevda çeken kızların, gözlerinden bellidir. Güvercin uçuk olur, kanadı açık olur. Sevda çeken yiğidin, yakası açık olur. Mani mani men atem,[59] altın atem gül tutem.[60] Sevdiğime kavuşem,[61] iki ay oruç tutem. Ak koyun melemesin, mor menekşe yemesin. Sevdiynen evlenmeyen,[62] ben evlendim demesin. Yaşamaktan hız gelir, ay gider yıldız gelir. Sevdiğimi alırsam, dünya bana vız gelir. Al elmanın dördünü, sev yiğidin merdini. Sevdiğin güzel olsun, çekme çirkin derdini. Ay fındığım, fındığım, dallarına konduğum. Sevdim de alamadım, o dur benim yandığım. Armut daldan düşer mi? yarı gönde pişer mi? Sevip sevip ayrılmak, şanımıza düşer mi? Derdi çekmeyen bilmez, yaşı dökmeyen bilmez. Sevmenin n'olduğunu, sevda çekmeyen bilmez. Ey dağlar ulu dağlar, çermalı sulu dağlar.[63] Sılada yârim ölmüş, gök gürler bulut ağlar. Meni meni mert meni, üşümüşüm ört beni. Sinende terlemişim, koynunda kurut beni. Kazan kaynar taşmaz mı, kayıklar dolaşmaz mı? Sil gözünün yaşını, ayrılan kavuşmaz mı? Karşıda herg ederler,[64] hergi eker giderler. Sizin adet bu mudur? sever terk ederler. Altını eritirim, sözümü yürütürüm, Sizin gibi kızları, peşimden sürütürüm. Gel benim alçak yârim, boy boya ölçek yarim. Sözü bir kaba koyup, geceden kaçah yârim.[65] Taze kahve pişti mi, sevdiğim yâr içti mi? Sormak ayıp olmasın, yâr buradan geçti mi? Acemi tavşan gibi, gömülmüşüm kara ben. fiaşırdım nerden öpem, her tarafı kara ben Keten gömlek bir ensiz, kalbim karardı sensiz. fiavşat'ımın içinde, nasıl durursun bensiz. Elimde el işim var, perdede nakışım var. fiehirden elçi gelse, köylükte ne işim var.[66] Aynam cebimden düştü, karıştı gazellere. Tabiatım kurusun, bakarım güzellere. Bu dağlar ala dağlar, gün vura size dağlar. Tutaydım yâr elinden,[67] çıkaydım sana dağlar.[68] Koydum güğümü suya, aka aka su dolsun. Tutuldum sevdalara, Allah yardımcım olsun. Sini dolu yumurta, ana beni untma. Unutursan geç unut, göz yaşını kurutma. Bir ay doğdu sapsarı, koynumda sandım yâri, Uyandım ki düş imiş, ağladım zarı, zarı. Bugün günlerden salı, bellidir aşık hali. Ver ben giyem hırkayı,[69] sana bir Acem şalı. Çoruh'tan akmağım var, gümüşten çakmağım var. Vursalar öldürseler, yâre bir bakmağım var. Ey sabahın ezanı, çağır mektup yazanı. Ya Rabbi sen kavuştur, gurbet elde gezeni. Kalenin bedenleri, çevirin gidenleri. Ya vurun ya öldürün, sevip terkedenleri. Ay doğar Bedir Allah, bu sevda nedir Allah? Ya yârime ver beni, ya beni öldür Allah. Kahveyi pişiririm, korkarım taşırırım. Yâr aklıma gelince, aklımı şaşırırım. Fırın üstünde fırın, engeller geri durun. Yâr buradan geçende, altın iskemle kurun Al elma, kızıl elma, çık yola dizil elma. Yâr buradan geçende, cebine süzül elma. Karanfilim salharım, açılmadan kokarım. Yâr içeri gelende, mefta olsam kalkarım. Elimden küze düştü, sivrildi düze düştü. Yâr ile kavuşmamız, yazaydı güze düştü.[70] Ay doğar sini gibi, dolanır senin gibi. Yâr kokusu geliyor, Isparta gülü gibi. Elmayı üçe böldüm, çamura düştü sildim. Yâr senin kıymetini, sen askerdeyken bildim. İndim dere akmıyor, yâr yüzüne bakmıyor. Yâr üstüne yâr sevmiş, hiç Allah'tan korkmuyor. Dağlar alacalandı, camiler bacalandı. Yâr yola baka baka, genç ömrüm kocalandı.[71] Karanfil yüzer gider, dalını dizer gider. Yâr yolunu şaşırmış, inşallah bize gider. Giydim çarıklarımı, gel bağla bağlarını. Yârim aşmış gidiyor, Sahara dağlarını. Bahçede ölü koyun, memesi dolu koyun. Yâre kim kötü derse, Adını deli koyun. Bahçelerde dut var mı, havada bulut var mı? Yârim gitti gurbete, gelecek umut var mı? Yüzüğümde mühür var, yüreğimde kahır var. Yârim gitti gideli, içerimde zehir var. Tahtaya mıh çakarım, sen sallan ben bakarım. Yârim üstün kirlenmiş, sen yolla ben yıkarım. Karanfil ağ değilim, kurulu bağ değilim. Yarimden ayrılmışım, ölüyüm sağ değilim. Bahçelerde gün döndü, döndü gün gölgelendi. Yârimden mektup geldi, yüreğim tazelendi. Gökte uçan beş turna, kanatların aç turna. Yârime haber götür, öndeki anaç turna.[72] Altın yüzüğüm sarı, kimin var böyle yarı. Yârime kurban olsun, bütün Artvin'in varı. Gel benim mor ineğim, boynuzları döneğim. Yârimi eller almış, dayan benim yüreğim. Değirmen hoş dolanır, suyu sarhoş dolanır. Yârin aldığı kemer, belime üç dolanır. Bu dağı aşan gelin, aşıp dolaşan gelin. Yârin çirkin sen güzel, cehteyle boşan gelin.[73] Elma gördüm değirmi, şu gelen yâr değil mi? Yârin şirin sözleri, derde derman değil mi? Bu koyun deli koyun, tutun çadıra koyun. Yârinden ayrılanın, adını deli koyun. Sabah açıla yârim, atın kamçıla yârim. Yaz da bir mektup yolla, gönlüm açıla yârim. Eştim eştim kum çıktı, kum dibinde su çıktı. Yazık beş yüz liraya, aldığım da dul çıktı. Mendilim benek benek, ortası çark-ı felek. Yazın beraber idik, kışın ayırdı felek. Manici başı mısın, cevahir taşı mısın? Yazsam mektup yollasam, cebinde taşır mısın? Tüfeğim dolu saçma, kaçma sevdiğim kaçma. Yedi yerden yaram var, bir yara da sen açma. Giderim ellerinden, kurtulam dillerinden.[74] Yeşil baş ördek olsam, su içmem göllerinden. Bir ay doğdu mat oldu, battı zulumat oldu. Yollara baka baka, belim iki kat oldu. Fırın yaktım od oldu, yâr yolu Bağdat oldu. Yollara baka baka, gözlerim kanla doldu. Gel benim arı canım, altından sarı canım. Yollara baka baka, kalmadı yarı canım. Yüzüğümde mühür var, yüreğimde kahır var. Yârim gitti gideli, yüreğimde kahır var. Manici başı mısın? cevahir taşı mısın? Yazsam mektup yollasam, cebinde taşır mısın? Tüfeğim dolu saçma, kaçma vururum kaçma. Yedi yerden yaram var, bir yara da sen açma. Armudum dalda kaldı, gözlerim yolda kaldı. Yıkılsın köyün yolu, sevdiğim orda kaldı. Gemi gelir birazdan, tahtaları kirazdan. Yol veriniz eş ahbap, yârim geçsin arazdan.[75] Bir ay doğdu mat oldu, Battı zulumat oldu. Yollara baka baka, belim iki kat oldu. Gel benim arı canım, altından sarı canım. Yollara baka baka, kalmadı yarı canım. Kars'a giderim Kars'a, çayır çimen bağlasa. Yollarımı sel bastı, anam yok ki ağlasa. Gökte yıldız ellidir, ellisi de bellidir. Yüz yiğidin içinde, benim yârim bellidir.
NOTLAR
[1]ağlamiyem: ağlamayayım
[2]gözyaşım: gözyaşımı
[3]hama: hemen
[4]peginden: sırtından
[5]kırcıl: kır (beyaz) renkli
[6]görem: göreyim
[7]mehle: mahalle
[8]yatem: yatayım
[9]den den: tane tane
[10]atem: atayım
[11]tutem: tutayım
[12]kavuşem: kavuşayım
[13]şivan düşe: perişanlık düşe
[14]uzadem: uzadayım
[15]gözedem: gözeteyim, bekleyeyim
[16]benzedem: benzedeyim
[17]bezedim: süsledim
[18]bıldır: geçen yıl
[19]bileydim: bilseydim
[20]çağı geç-: yaşı geçmek
[21]bir de: bir daha
[22]sağalır: sağ olur
[23]pıtırak: çimli, sulu
[24]oturak: oturalım
[25]kurtulak: kurtulalım
[26]yatem: yatayım
[27]kordonun: kordonunu
[28]kınarsız: kınarsınız
[29]çıkak: çıkalım
[30]konuşak: konuşalım
[31]hıbal: duvarda taşların arasına konulan küçük taşlar
[32]kalacılar: kale bekleyenler
[33]kanat vur-: kanat çırpmak
[34]alem: alayım
[35]tezden: erkenden
[36]benle: benimle
[37]görende: gördüğümde
[38]barışak: barışalım
[39]meni: mani
[40]konuşak: konuşalım
[41]görüşek: görüşelim
[42]gerçeklendi: gerçekleşti
[43]gidişen: gidişene
olem: olayım
[44]dağlarsız: dağlarsınız
[45]bağlarsız: bağlarsınız
[46]ağlarsız: ağlarsınız
[47]olem: olayım
[48]burda: burada
[49]ısıtmam: sıtmam
[50]kurul-: gururlanmak
[51]süreydim: sürseydim
[52]bakaydım: baksaydım
[53]diyem: diyeyim
[54]ölem çıhem içizden: ölüp içinizden çıkayım
[55]ufaklar: ufalar
[56]haburadan: aha buradan
[57]çor de-: çor ye demek
[58]eşidem: işiteyim
[59]atem: atayım
[60]tutem: tutayım
[61]kavuşem: kavuşayım
[62]sevdiynen: sevdiği ile
[63]çerma: çermik
[64]herg et-: bostanı ekim işine hazırlamak
[65]kaçah: kaçalım
[66]köylük: köysü, köylü
[67]tutaydım: tutsaydım
[68]çıkaydım: çıksaydım
[69]giyem: giyeyim
[70]yazaydı: gelecek yazdaydı
[71]kocalandı: kocaldı, ihtiyarladı
[72]anaç: ana gibi olan, olgun
[73]cehteyle: çabala
[74]kurtulam: kurtulayım
[75]arazdan: aranızdan
_________________________________________________________________________________________
Erdoğan KARA
Eki, 1990
ŞAVŞAT YÖRESİNDEN DERLENEN DEYİMLER
Erdoğan Kara
Boğaziçi Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1992)
Dilimizin zenginliğini gösteren ancak bugüne kadar üzerinde fazla durulmayan deyimler yöreden yöreye farklı anlamları ifade etmektedir. Bu nedenle Şavşat yöresinden derlenen deyimleri anlamlarıyla birlikte vermeye çalıştım. Tabiiki çok eksikler var ancak bu konuda bana yardım edecek herhangi bir eser de bulamadım, sadece kendi derlediklerimle yetindim. Belki bunların birçoğu bugün değişik yörelerde kullanılıyor ancak aralarında ufak veya büyük anlam farklılıkları var olduğu için ben elimden geldiği kadar bu deyimlerin anlamlarını da verdim. Eğer sizlerin de çeşitli yörelerimizde kullanılan, derlediğiniz deyimler, atasözleri varsa gönderin burada biriksin. Hele eğer Türk Dil Kurumu ilgilenmiyorsa.
∙ “ayağıma yer edem, gör ben sana ne edem” demek: birisine bir fırsat verildiğinde bunu kötü kullanmak.
∙ “çizdim oynamıyorum” demek: önceden işe başlayıp daha sonra devam etmemek.
∙ “la ilahe” dedi mi “illallah” demez: çok inatçıdır.
∙ “ne bileyim”i ekmişler “hay huy” bitmiş: her sorulana, ne bileyim, diye cevap verenlere karşı bunun bir faydasının olmadığını anlatır.
∙ abat etmek: birisine büyük bir iyilik etmek.
∙ abat olmak: büyük bir iyiliğe mazhar olmak.
∙ ablıya dönmek: bir hastalık nedeniyle teni beyazlamak.
∙ abur cubur: olur olmaz her şey.
∙ aburlarını asmak: suratını asmak.
∙ aburlarını dökmek: suratını asmak.
∙ Acem yapması Gürcü papağı tencere yuvarlandı buldu kapağı: birbirine uygunkişilerin bir işti birlik olması halinde söylenir.
∙ acığını almak: öç almak, intikamını almak.
∙ acısını çıkarmak: bir kötülüğün karşılığını yine bir kötülükle vermek.
∙ adım başı: çok sık. Daha fazlasını oku
Eki, 1990
ŞAVŞAT YÖRESİNDEN DERLENEN KELİMELER
Erdoğan Kara
Boğaziçi Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 1990
Burada özellikle Şavşat yöresinden derlediğim kelimeler yer almaktadır. Sizlerin de eğer derlediği kelimeler mevcutsa ya da çalışmalarınız varsa ve Türk Dil Kurumu ilgilenmiyorsa mail adresime gönderirseniz burada sizlerin adıyla yayınlayabilirim. Bu birikimlerin kaybolmasına izin vermeyelim.
Burada yer vermiş olduğum kelimeler Artvin İli Şavşat İlçesi’nde derlenen kelimeler olup hiç şüphesiz birçoğu İstanbul Türkçesine girmiş bulunmaktadır. Ancak birçoğu farklı anlamlara sahiptir. Bu kelimelerden birçoğu da diğer dillerden geçmiş olup bunlar üzerine henüz detaylı bir çalışma ne yazık ki yapılamamıştır.
Şavşat yöresi ağzı üzerine henüz dilbilim kurallarına uygun bir çalışma yapılamadığı için bu kelimelerin günümüz Türkçesine nasıl aktarılacağı da henüz belirlenmemiştir. Bundan dolayı ben burada kelimelerin yaklaşık uyarlamalarını esas alarak sıraladım ve Şavşat Yöresi’ndeki okunuş ve söyleniş biçimlerini / / arasında verdim. Hiç şüphesiz bu söyleyiş şekilleri Şavşat yöresi olarak adlandırılsa da Şavşat içerisinde de farklı söyleyiş biçimleri mevcuttur: Bunlardan birincisi, daha çok Ciritdüzü, Veliköy, Düzenli, Kireçli, Yavuzköy gibi Şavşat ilçe merkezine daha yakın köylerdeki söyleyiş biçimidir. İkincisi Pınarlı ve çevresinde konuşulan ve özellikle sesli harflerde daha çok ince ünlüler yerine kalın ünlülerin kullanıldığı bir ağızdır. Örneğin: “gel” kelimesi birinci bölgede /gäl/, ikinci bölgede ise /gal/ olarak söylenir. Bu söyleniş faklılığı bazı seslerde özellikle e,a oldukça belirgindir. Ben burada genellikle birinci bölgeyi esas aldım, eğer kelime ikinci bölgeden derlenmişse olduğu gibi aktardım.
Kelimelerin anlamlarını verirken bu konuda yapılmış ciddi bir çalışma olan Yeni Tarama Sözlüğü* (YTS)’nde yer alan kelimeleri ve anlamlarını ayrıca dipnotlarla verdim. Aynı kelime farklı anlamlarda kullanıldığı için buraya tekrar alma ihtiyacı hissettim. Öte yandan Journal of Turkish Studies (JTS)’te yayımlanan makalede bazı kelimelerle ilgili bir çalışma yer aldığı için bunu da burada belirttim.
Kelimeleri aktarırken yöre ağzındaki sesleri kaybetmemek için diğer yöre ağzı çalışmalarında olduğu gibi ek sesler kullanıldı. Bu sesler:
ä bu ses “e” ile “a” sesi arasında bir ses olup özellikle “l” harfinden önce kullanılmaktadır. Bu ses Türkçenin en eski dönemlerinden beri kullanılmakta olup Azeri Türkçesindeki ä ile aynıdır.
í bu ses “ı” ile “i” arası sestir.
ó bu ses “o” ile “ö” arası sestir.
ú bu ses “u” ile “ü” arası sestir.
çc bu ses “ç” sesinden daha sert bir sestir. “ç” ye göre daha geriden çıkartılır.
ts bu ses “t” ile “s” sesinin birleşmesinden oluşmuş gibi çıkan Rusça’da bulunan sestir.
t Osmanlı Türkçesinde kullanılan ve çeviriyazıda “t” altında nokta simgesiyle gösterilen ve Arapça “tı” harfiyle simgelelen sestir.
x Osmanlı Türkçesinde kullanılan ve çeviriyazıda “h” altında çengel simgesiyle gösterilen ve Arapça “hı” harfiyle simgelelen sestir.
q Osmanlı Türkçesinde kullanılan ve çeviriyazıda “k” altında nokta simgesiyle gösterilen ve Arapça “kaf” harfiyle simgelelen kalın k sesidir.
µ “p” sesinden daha sert bir “p” dir.
kg “k” ile “g arasından çıkartılan sert sestir.