Benim Meselem

sen şimdi oğluna şiirler yazan ve durmadan kaygılanan bir adamsın ya

yağmuru yağmur, kadını kadın, aşkı aşk olarak tarif eden

sen şimdi çaktırmadığın hüznünle aslında yalnız bir adamsın ya

işte belki de en çok bunun için güzelleşiyor dünya, gözlerim bunun için yeşil

tütünü vakitsiz bırakma ihtimalim belirdi patron, askere gitme ihtimalim

düzgün konuşamadığım için barbarlar tarafından şehrin dışına

şehrin dışına: alanlara, ovalara, çadırlara değil, her şeyin uzağına

şehrin dışına: bir uyarıcıyı beklemek için elimde tefle elimde bıçakla

ihanet edilmiş yusuf gibi, çölün ortasında topuğunu yere vuran ismail gibi

şehrin dışına: sürgüne, idama, intikama, baştaki zonklamaya

ne çeşit bir sürgün bu patron, sen benden çok yaşadın bilirsin

bu içerdeki ağrıyı hangi film, hangi kadın, hangi dize dindirir

yorgunum: az önce bitirdim bir günlük öyküsünü dünyanın

yorgunum: az önce düşündüm bileklerimin üzerinde ince bir çizgi

yorgunum: bu yüzden “bu vefasız alemi” dinleyerek şiir yazmayı

yorgunum: bir kalbiniz vardır, onu dinleyiniz diyen adam kadar

yorgunum: bu yüzden bir türlü kuyruğunu yakalayamıyorum kaplanın

ve şair oluyorum ben de bir çeşit ve bir çeşit şair olarak kendimi

bir çeşit şair olarak küçük ve ortanca boy tanrıları

bir çeşit şair olarak patron, anladın sen benim ne demek istediğimi

son şiirim az önce bitti

___________________________________________________________________________________________

İsmail KILIÇARSLAN

İstanbul

Tutkulu bir aşk gibidir İstanbul’da yaşamak.

Zor tutunur, zor ayrılırsın.

Taşı toprağı altın diyerek, tası tarağı toplayıp gelirsin,

Altını bulamayınca taşa toprağa dönüşürsün.

Ağırlığın taşımaz seni bu şehirde tutunamazsan,

Hafifliğin savurur rüzgarında seni bu şehrin;

Ya Boğazın mavisine karışırsın,

Ya da bir köşede çöpü karıştırırsın.

İnsanlar görürsün şuursuzca yürüyen,

Otomobiller görürsün sağa sola yalpalayan.

Bir nefes alıp sigarandan,

Karşı sahile bakıp durursun,

Bir de yanında Sarayburnu tavşankanı çay,

“değmeyin keyfime” diye düşünüp

mutlu olmaya çalışırsın.

Bazen sur dibinde yatarsın;

Şansın varsa üzerinde bir palto ile,

Ama çoğu zaman bir gazeteyle.

Ya da çoluk çocuk naylon bir çadırın altına sığınırsın.

Bazen de bir gökdelenin süitinde,

İstanbul’u tepeden süzersin bir kadeh viskinle.

Belki de şehrin en pahallı yerinde,

Yarın kiminle hangi lezzetin tadına varacağını düşünürsün.

Kimi zaman Nişantaşı’nın caddelerinde,

Göz alıcı vitrinlere göz süzersin,

Ya da Topkapı halk pazarında,

En az kullanılmışı ararsın çeyizin için.

Tehlikeden uzak yaşamak için,

Kapanırsın iki göz gecekonduna,

Adım atmazsın gecenin derinliğinde

Bu şehrin sokaklarına.

Belki bir duvarın dibinde,

Ayakların çıplak ana kucağında,

Belki de bir otomobilin camından

Apansız içeriye.

Bir yerlerde kokluyorsan tineri,

Ya da bir yerlerde

Aybaşını getirmek için tutuyorsan çeteleyi,

Dalarsın uzun uzun derinlere.

Koşarsın. Yürümeyi unutursun.

Geri dönsem, dersin;

Geçmişini unutursun.

Ne onunla ne de onsuz,

Girdabına kapılırsın.

Her şeye rağmen;

Tutkulu bir aşk gibidir bu şehirde yaşamak.

Hem çok seversin, hem de darmadağın edersin.

Kopamazsın, çekip alamazsın kendini.

Yaşamın boyunca ya sürersin sefasını,

Ya da ömrün yettiğince cefasını.

Her şeye rağmen;

Yaşamaya devam edeceksen bu şehirde;

Ruhunla, inancınla, gururunla

ve benliğinle yaşayacaksın,

Ve ona sahip olacaksın.

Ya da kalabalığın aktığı yöne

Sen de takılmışsan,

İstanbullu olmuşsun sen!

Boş ver!

Zaten yürüyeceksin.

Gideceksin.

Dönemeyeceksin.

___________________________________________________________________________________________

Şule KARTAL

SOKAK LAMBASI

Dün akşam yürüyerek gittim eve, dışarıda müthiş bir yağmur sağanak sağanak, bir an sen geldin aklıma yoksa yoksa dedim onun gözyaşlarımı bedenimi delice ıslatan. Korktum bir an, adımlarımı sıklaştırdım. Hani sana söz ettiğim bir sokak lambası vardı.nazlı nazlı yanmaya çalışan, hatırlamadın mı ? hani içinden bir peri çıkmıştı.Sana ulaşmasını ve kulağına güsell’i fısıldamasını istediğim perinin çıktığı lamba…. Akşam sağanak yağmurda,yine nazlı nazlı yanan o lambanın altında bekledim büyük bir umutla.. Yine peri gelir ve bu sefer içimdeki pişmanlığı sana fısıldar diye bekledim..

Daha fazlasını oku

Aşk Şiiri

ben uzun yeni harmandım, sen tekinsiz bir bakış

sen haldun tanerin duvar dibiydin, ben bodrum katta öğrenci evi

sen yanlış alarmdın, ben sızlayan on yedi

böylece karar verdim aşk şiiri yazmaya

fazla tutkulu, fazla türk, fazla bilmem ne

kızkulesi-üsküdar, üsküdar-kızkulesi

arada boşluk yok, arada hiçbir şey

fazla yakın, fazla tehlikeli

dersten kaçınca içimdeki geri dönme isteği

belki de tırnaklarımı yerken utanmamla ilgili

belki mezar taşlarına bakarken nesneyim

belki ben dün gece öldüm, farkında değilim

ve cebimdeki çek yapımı makine

bana en çok erkek olduğumu

şimdi ben bunları düşünmesem

kimsesiz kalmaktan korkuyorum iyi mi

o kızı bir daha görememekten

kul vefasızsa kader ne yapsın diyememekten

korkuyorum Allah’ım ve görünürde bir yorgan yok

yani durum son vapuru kaçırmak kadar tehlikeli

_____________________________________________________________________

İsmail KILIÇARSLAN

Aşktır! Ondan Yürüyorum

bu kara yazgılı bataklık beni çektikçe ben bir falancanın oğlu filanca

bu sırnaşık kader, bu aynalı sözler antolojisi, bu çekip giden misafirimiz

bende bir şey biriktiriyor. bende bir şey. bende bir şey.

anlayın işte kuşlu bir şiir yazmak istiyorum albatros kırlangıç ne olursa

yoruldum kendimi kurcalayarak bu fiyakalı düşüşü uçmak

bu bozulmuş zembereği zafer sanmaktan ve heyhat

bir çift kanat aramanın kimseye bir faydası dokunmayacak

defol git hezarfen: dördüncü murat da öyle yapsın

cürm-ü meşhut kızkulesinde, şemsi paşada ölüm salası

her gün biraz beşir fuad, her gün biraz ilhami, biraz da çiçek

bende bir anlı şanlı, bende bir kayıp oğlan, bende bir azgın iştaha

sahi patron sen şiirden anlarsın, takım elbise giymek yakışmaz sana

bense çölün neresinde kaybettiğimi düşünerek çift uçlu kılıcımı

yoruldum. kendimi kurcalayıp duruyorum. yoruldum. kendimi

sahi ben biraz ölsem. sahi ben biraz ölsem. sahi ben biraz

_____________________________________________________________________

İsmail KILIÇARSLAN

KÜLTÜR

Kültür, çevrenin ve toplumun zaman içerisinde bireye kazandırdıkları ile bireylerin ortak paydalarında birikenlerin tümüdür. Her bilim dalı kendine göre bir kültür tarifi yapar. Örneğin antropolojide kültür, birey yada toplum yaşamının tüm yönlerini ifade ederken; siyaset biliminde daha çok aile sistemi, eğitim ve içeriği ile dil kültürel öğe olarak kabul edilir.

Burada ise kültürün “yerel” olanına yer verilmektedir. Yerel kültürden amaç, bir toplumun belli bir coğrafi alanda elde ettiği birikimlerin tümüdür. Bu birikimler, doğuştan kazanılan ve toplumları ayıran ilkel sınıfsal ayrımları -ırk, renk, cinsiyet gibi- ve sonradan kazanılan statüleri -patron, işçi, memur gibi- değer ölçütü olarak kabul etmez. Bunların hepsinin ortaya koyduğu değerleri esas alır. Bu bağlamda burada aşağıdaki konular yer alacak, bunlara katkılarınızla daha başka konuların da yer alması sağlanabilir.

Bu değerlerin çok uzun yıllarda üretildiğini lütfen unutmayalım, tek bir atasözü, ya da kelimenin bile çok önemli olduğunu bilerek bunları burada paylaşalım:

Atasözleri

Bilmeceler

Deyimler

Kelimeler

Maniler

Hikayeler

Dilbilimsel Çalışmalar

___________________________________________________________________________________________

Erdoğan KARA