İsmail Kılıçarslan

Şair. 1976 yılında Ankara’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini bu şehirde tamamladı. 1993 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazanarak İstanbul’a geldi. İlahiyat eğitimini yarıda bırakarak bu kez aynı üniversitenin İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema bölümüne kaydoldu.

ikİlk şiiri Kaknüs Dergisi’inde yayınlanan şairin, Hece, Yedi İklim, Dergah, Kırklar ve Atlılar gibi dergilerde de şiirleri yayınlandı. “Portakal Turta Bir de Kirpi” ve “Ablam Uzak Ülkede” isimli iki şiir kitabı var. “Ablam Uzak Ülkede” ile “2004 Cahit Zarifoğlu Şiir Ödülü”nü aldı. “Başka Masallar” isimli bir “büyüklere masallar” kitabı da olan şair, ayrıca belgesel senaryoları da yazdı. “Aliya”, “Cahit Zarifoğlu – Yaşamak” ve “Roger Garaudy” senaryosunu yazdığı belgeseller arasında. Bu belgesellerden “Aliya”, “T.Y.B Yılın Belgeseli” ödülünü aldı. “Cahit Zarifoğlu – Yaşamak” ise Antalya Film Festivalinde finalde yarıştı.

Senaryosunu yazdığı pek çok TV filmi var. Bunlardan “Susuzluk” ve “Baba Evi”, 2006 yılında yönetmen Nazif Tunç tarafından filme alındı.

Halen Ülke TV’de Meksika Sınırı” isimli programı sunuyor.

Eserleri

ŞİİR


1.Portakal, Turta, Bir de Kirpi

2.Ablam Uzak Ülkede


MASAL


1.Başka Masallar


BELGESEL SENARYOLARI


1.Aliya

2.Roger Garaudy

3.Cahit Zarifoğlu – Yaşamak


TV FİLMİ SENARYOLARI


1.Susuzluk

2.Baba Evi

3.Ödül

4.Kara Yılan

Şair Gülüşü

Sevin karşına şair çıkarsa uğur getirir

Şair dervişin kardeşidir

Rüzgara vermiştir ikisi de hikayelerini

Coşkulardan görüntüler çeker dile usanmadan

Çılgınlığını aşar renklerin

Korunu söndürür ruhunda dilin

Ağlarken aldılar elinden neyi varsa

Açken sokaktayken sevdalıyken

Yüreğinde geçmiş zaman yanığı

Bakmayın yüzlerinin gelincik tarlası olmasına

Dokunuldukça derinleşir yaraları

Dünya saldırgandır en yaman putlar saldırır

Acı kaldı geriye kalbin sılası da bu

Bir de seslere yansıyan resimler şair gülüşü mesela

Bulmuşlar kapısını hayatın dalmadan çıkmaz sokaklara

________________________________________

Mustafa YÜREKLİ

Oyuncak Külü

“Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı cazibedarın cezbesiyledir.”

Bediüzzaman Said Nursi

Nemrut ateşe atmasa umudu ne olur
Yüreği kül dolu bir şairim ben
Kızıl gürültüsünde yitirdim şehrin
Can yongası kelimelerimi

Kanlı yakarışlar çıkarma sırrı
Uçurumundan sessizliğin
Girdabına dalma cesareti isterim
Dipsiz pişmanlıkların

Oyuncaklar yıllardır ağlıyor
Temiz ellerime kızarak
Göz yaşlarımı emiyor külleri
Dakikaları yola vurdukça

Işığı azarlıyor şiirin
Hızla çıkarıp eşyaları
Kalbimi soyarak
Aynasında ayrılık acılarının
Çıplak yüzle daldım
Kanlı uykulara

Zalim seyircileri hayallerin
Mahut kalın kitaplar
Ürküyor kendi sesinden
Toprak susuyor ırmaklarca
Şehirlerce susuyor

Eyüpsultan, 2004

__________________________________________________________

Mustafa YÜREKLİ

 

 

MELEK DEMİR GENCO

(68 yılında Osmaniye’de doğdum…Yağmuru çok olurdu memleketimin..Çinko damdaki pıtırtıları dinleyerek uykuya dalardık çoğu kez..Sarı sıcak yazların uzunluğunda, kızartma kokularını, minarenin tepesinden düşen serçe yavrularına mezar yapmayı, portakal çiçeklerinden kolyeyi,elimizdeki incecik çubukla kumlardan örümcek çıkarıp, tesbih böceklerini yuvarlamayı öğrendik küçükken..Bir de portakal kabuğunu saçlarımıza sürersek saçlarımızın uzayacağını yağmurda..Sonra küçücük kardeşimin ölü bedenini, çırçıplak bir tahta teneşire yatırıldığını, havanın çok soğuk olduğunu, kardeşimin üşüdüğünü, onun yerine benim ölmem gerektiğini, ölünün nasıl bir şey olduğunu anlamak için nefesimi uzun uzun içime hapsedip tuttuğumu, kardeşimin acısından damlara çıkıp ağladığımı, öylece uykuya daldığımı biliyorum bir de…Sonra zaman geçti…Zaman bir kez, bir kez daha geçti..Hala bir yerlerde bebeler ölüyor, hala bir yerlerde bir annenin kalbi sızlıyor en ince yerinden ve hala hayat devam ediyor…)

Bedel

Gidiyorum işte…tutmak için kurşunu,

Aşinasız… Aşikarsızım…

o ağaçta kupkuru…

Kırık bir testinin parçalarındayım…

suyu arayan ana feryadında…

O bebenin topukları altında…

Seninle değil ne derdim ne de gamım…

Kesik olmasaydı damarlarım,

…bilmem buralardamıydım…

Kızmışım bir kere…

…dünyalık işlere…

Alevler etrafında pervane…

Kimsesiz…

İstanbulsuz…

mektubum… pulsuz…

Nihavent gecelere yolcu,

Hoyratlarda kırık bir soluğum…

Aşkı o topraklarda arayan çocuğum…

Biliyorum;

Kârı ölümdür kaderin…

Bedeli de hasretimin…

___________________________________________________________________________________

İlker YILMAZ

Sabah Şiiri

biraz bahar gerekiyor allahım ben hiç iyi değilim

biraz çağla birkaç erguvan gerekiyor

ahmet hamdi tanpınar biraz da zarifoğlunun geç dönemleri

sağcılık gerekiyor biraz, biraz isyan, biraz unutuş

hem toz olurum istesem hem korkarım gitmekten

karakoncolos bahtım şikayetçidir benden

yordum seni ey yeşil gözlü şair ama gene de korudum

seni koruyunca  ben baharı kaybettim

ben baharı kaybettim

benimle birlikte başladı gocuk giyme modası

anlamadım sere serpe anlamadım nasıl sevilir

anlamadım yaşamak nasıl böyle kuzguni

uzun etekler balıkçı yakalar elhasıl kış mevsimi

bu yüzden anlamadım bürümcük nedir

ama şimdi bahar gerekiyor allahım ben hiç iyi değilim

bahar gelince saatlerin ileri alınması gerekiyor

sahilde ellerinden tutulması gerekiyor çok uzun saçlı çok esmer kızların

şırfıntı, sırnaşık bir şeydir bahar belki bilmezsiniz

patronların ağzında bir şakaya dönüşür

bahar en çok içimizin devasa yoksulluğuna yaraşır

ütüsüz pantolonlarımıza, üstten açık iki düğmemize

biber kızartan annemize, iş işleyen kardeşimize

ben bu şiiri bu baharda bitirirsem bahse girerim

bir mavisine bir de gazozuna bahse girerim

sigarayı bırakırım sekiz saat uyumaya başlarım

ben bu şiiri bu baharda bitirirsem dilim çözülür zihnim açılır

hem bahar gelsin diye ihanet ettim musaya

bunun için atıldım senatodan, balıklı havuzlara altın saçtım

el hakü müttekasürü ezberledim hallaçla asılmadan hemen önce

biraz bahar gerekiyor diye başlayan bir şiir yazdım

galiba ben hiç iyi değilim

___________________________________________________________________________________________

İsmail KILIÇARSLAN

Saldırı

ev/iç-gün

kime tutunduysam bir yanlışlık var her seferinde

kime tutulduysam bir kelime oyunundan ibaret

asayı musa ve kirpiklerinin bir mucizeye dönüşmesi

bununla birlikte sokaklara düşmeyi ben seçmemiştim

 

sokak/dış-gün

daha çok dergileri hatırlıyorum, bir de ali cenklerini

hatırlamak böyle bir şey işte, böyle bir şey sokakta yaşamak

bir polonya filmi, bir renoir tablosu, bir hayal gibi

eski, nasıl bulmalı doğru kelimeyi, ama kurulabilen bir saat gibi

sokaktayım. tezgahtayım. bakışım dik. naylonum temiz.

kimsenin beni anlamadığına iman ettiğim günlerin birinde

kimsenin beni sevmediğini, kimsenin benimle

 

karakol/iç-gün

köşede bir ayna var, burnumda bir çeşit uyuşma

bundan on sene sonra bunları yazmayı düşündüm, yalan değil

böylece, şiirle böylece, intikam alabileceğimi

kurban seçmiştim kendimi, kimse beni sevmiyordu o dakikada

ben de madem babamın eline bir bıçak versem dedim

babamın eline bıçak yakışırdı velhasıl, esaslı bir final olurdu böylece

 

sokak/dış-gün

o finalden vazgeçtim, canım turşu çekince, havayı soluyunca yeniden

gittim kaset aldım bir çeşit eskiciden, kamera sola pan yaptı

ben sol yanımı yokladım, baktım yanlış anlaşılacak şimdi

karakol planını çıkarsam mı dedim sigaramı yakarken

kendime dedim, o cerbezeli dakikada, kendimle konuştum

bayrak yakmak istedim, heyecan artmalıydı, gerekli bir şeydi tempo

 

marmara et lokantası/iç-gün

patlıcan musakka, içli pilav ve beni kimse sevmeyecek endişesi

aynı masada, aynı masalda, aynı kelime oyunlarında

ekmek kopardım, kokladım yemeden önce, sıcak değildi

 

jenerik

seyirci bunu bilmiyordu ve ekmek kokusuyla çıktı sinemadan

eh bu da anlaşılır bir sondu, bütün sonlar gibi

___________________________________________________________________________________________

İsmail KILIÇARSLAN

YUSUFELİ

Yusufeli Tarihi: İlçenin ilk kuruluşu Erzurum sancağına bağlı 1879 yılında “Kiskim” (Alanbaşı Köyü) adı ile gerçekleştirilmiş, ilçe merkezi bir süre sonra Öğdem’e nakledilmiş, 1894 yılında da Ersis’e (bugünkü Kılıçkaya Beldesi) alınmıştır. İlçe merkezi 26 Haziran 1926 tarih ve 877 sayılı Kanunla tekrar Öğdem’e nakledilerek Artvin’e bağlanmıştır.1933 yılında Artvin’in ilçe olmasıyla Yusufeli ilçesi tekrar Erzurum’a bağlanmıştır. 1936 yılında Merkezi Artvin olmak üzere kurulan o günkü adı ile Çoruh Vilayetine bağlanmış daha sonra 16 Şubat 1950 tarih ve 3531 sayılı Daha fazlasını oku