Yirmisekizinci Osmanlı padişahı III. Selim’in mahlası. İstanbul’da doğdu. Sultan III. Mustafa’nın oğludur. III. Selim 1789 yılında tahta çıktığında ülke zor günler geçiriyordu. Bu yüzden padişahlığı çeşitli iç ve dış meselelerle boğuşmakla geçmiş, sonunda Kabakçı Mustafa isyanıyla tahtından indirilerek öldürülmüştür(1808).
Ülkenin bu sıkıntılarına karşılık, III. Selim hem şair, hem de büyük bir bestekar olarak bir sanat çevresi içinde yaşadı. Hat sanatıyla da meşgul oldu. Şiirleri, Osmanlı hanedanının gelenek haline gelmiş şairliklerinin devam eden örnekleri olması açısından ilginçtir. Gençliğinde Sultan I.Abdülhamid’in yerine geçeceği iddiasıyla kapatıldığı kafeste, saltanat varislerinin kafes ardı macerasını “kafes” redifli gazelinde son derece duyarlı bir biçimde dile getirmiş ve tezkirecilerin “hasb-ı hal” adını verdikleri şiir türünün en başarılı örneklerinden birini bu yolla vermiştir. Şahsi sıkıntılarını şiire konu edinme olarak tanımlanabilecek bu tarz şiirler, bilindiği gibi divan edebiyatında fazla yer tutmamaktadır. III. Selim’in şiirleri bir divanda toplanmış ve bunlar Necati Elgin tarafından yayınlanmıştır (Selim III-İlhami, Konya 1959). III. Selim’in asıl başarılı olduğu sanat alanı ise musikidir. Ney ve tanbur çalan padişah, Mevlevi musikisini bütün incelikleriyle bilirdi. Musiki alanında başarılı beste ve makamlar meydana getirdi. Suz-ı Dilara, Evcara, Şevk-efza bunların başlıcalarıdır. Bu beste ve makamların çoğu günümüzde de yaşatılmaktadır.
III. Selim’in sanatçılığıyla ilgili bir başka yanı ise sanatçıları koruması, onları teşvik etmesidir. Bu özellik Şeyh Galib’in sanatında ve şahsiyetinde son haddini bulmuştur.
Kaynak: Büyük Türk Klasikleri – Ötüken Neşriyat
aslında gerçek bir olayı süüüüüüüüüüüüper anlatmış