Nola fahr etse yazarken hame na’t u midhatin
Ol resul-i kibriyanın vasf-ı zat-ı devletin |
YOLCULUK
serin bir kuş geldi gökyüzünden
kanatları bin bir renk,
bin bir emekle boyanmış
küçük, kızıl gagalı
mini mini bir serçe.
SONBAHAR
Hüznün, hüznümün mevsimisin sen,
Yalnızlığım artıyor, daha fazla sessizlik bürüyor dört bir yanımı seni yaşarken
Dökülen onca kuru yaprak tercüman oluyor hislerime,
Sonbahar seni yaşıyorum delicesine
MEMLEKETİM
Toprağının her karışında yaşlı anamın, babamın alınteri,
Suyunda sevda, havanda mutluluk var memleketim
Özlem duydum sana bir ömür boyu
Özledim, özledim ama nafile biliyorum
Gurbet geçirdi birkere prangayı ayaklarıma
Sana gelemedim memleketim
SEVGİLİYE
Şimdi uzaklarda hüzün yağmurları düşüyor toprağa,
Ve toprağın kahreden çığlıkları kulaklarımda
Nereye baksam her yanımda sen varsın
Seni unutmak istesemde,bu çok zor biliyorum
Gittin gün sevinçlerimi de aldın yanına,
Yapayalnız bıraktın beni,
Şimdi senin her gülüşünde benim içim kan ağlıyor
Yıkılıyorum, bağırıyorum,ağlıyorum
Ama ne fayda sen şimdi uzaktasın
Benden çok uzakta.
___________________________________________________________________________________________
Hakan OTYAKMAZ
ZAMAN
zaman tünelinde uzandım şöyle geçmişe
çocukluğum geldi aklıma
hüzünlerim sevinçlerim sardı dört bir yanımı
bulamadım aradığımı
aradığım karşımdaydı aslında
ifade edecek söz, dile getirecek harf bulamadım.
Yangın İlahisi
düşününce bulunan şeylerden uzak tut kendini
uçsuz bucaksız bir ne hayal et sen:
en iyisi gözleri yumuk bir oğlan hayır kız
çeyizini yüklenip uzunca bir yolculuğa çıkacak olan
kadirşinas bir yokluk gibi bir kahire gibi bir
anladınız işte uzun beyaz bir dantela
kızoğlankız. kenarları dame de sion
ve açıldıkça yanımda bir çam ormanı gibi duran
bilmeden kafiyeli bilerek kırık dökük
hem cerbezeli çokça hem azıcık şımarık
birazdan başlar yağmur ağlama istersen artık
sevgilim aşk değilse nedir bizi burada tutan
dilimde bir karanfil uyuşması ve bazen uykusuzluk
şu kadar şu kadarken dünya derin yaşlı kederim
bağırarak
öyle oluyor toprak olmak istiyor ademin oğulları
öyle oluyor ateşli hastalıklarda kötü rüya görüyor
aşk oluyor yanıltıyor bizi
aşk oluyor sular yükseliyor bekliyoruz
bağırarak
bekliyoruz
mehdi
_______________________________________
İsmail KILIÇARSLAN
Hayır Anlatamadım
beni buradan alıp götürsene kim ne derse desin beni buradan
bu ruhsal hastaneden bu ayazdan bu kansızlıktan anlatsana
olur olmaz yenilmiş mesela bir adamdan bir kadından bir tabuttan
yine mi ben dön arkana bak yine mi ben eksilmiş eksilmişim
gök beni neresiyle çağıracak ben o ata ne zaman bineceğim
sarkmaya başladım aşık oldum geç kaldım tan ağardı
unuttum banyo yapmayı gene şehre dadandım
yazım okunaksız binip gidiyorum ilk gördüğüm duaya
birdenbire oluyor ellerimin titremesi sanıyorum kar yağıyor
ben usul usul azdıkça köpürüyor denizler. pas. necip fazıl
annesi ceza veriyor: o masmavi bilyeler düşünüyor
diyoruz bu susuzluk öyle değil başka türlü değilse ne
akşam iniyor kediler damlarda sonra kış da geçiyor
ne yazık ettik kendimize ne açık kapımız kimselere
bir vınlama, uğuldayan bir, şimdi ben öleceğim
ben şimdi öleceğim inanmazsınız ben şimdi demek ki
beni buradan götürsene demem boşuna değil
sizin sanmalarınız bende tekinsiz boşluk duygusu
kırık bir kalple ben geceden sabaha belki de
yaşamam ısrar etmeyin yaşayamam bu acıyla
haydi baştan alalım, bu öyküde siz ölün
siz ölün ben mezarlarınıza kavak falan alayım
kalanlar kendileriyle sevişsin mesela zangoç olsunlar
israfilin borusu satılsın ulan bitpazarında ben de artık kalkayım
daha fazla uzarsa bozacak akidenizi çünkü şiirim
______________________________________________
İsmail KILIÇARSLAN
Eki, 2004
Yalansız
yalansız kaldın işte, bahanesiz, insansız kaldın, yakub olmayı denedin, tuttun yahyayı bekledin
bense burada, geçkince bir delikanlı olarak mektuplar yazmayı denedim şehirden şehre
evvelden de öyle olurmuş, gece bulaşırmış kalbimize, biraz yosun kokarmış
biraz yosun kokarmış, biraz topal olurmuş vuruşarak çekilen çeteciler, biraz ölürlermiş
günü geliyor diyelim bir annenin bir bebeğe doğru büyüyor diyelim anne
üzgün anneler için sesleri yakıyoruz, yangınları yakıyoruz, ateşleri ve kıyametleri yakıyoruz
üzgün annelerin zalim babalarına bir kemik buluyoruz bıçakları dayamak için
geliyoruz uçurtmasız, savunmasız, telaşsız, genel müdür olmuş kravatlı hallerimizle
dünya bizi seviyor, biz onu sevmiyoruz
dünya bizi sevmiyor, biz onu seviyoruz
seni en kuytuluklarda buldum ben. hep ordasın zaten.
_____________________________________________________________
İsmail KILIÇARSLAN
Eki, 2004
Açık Tribün
santraya koşmak istiyorum o benzersiz golden sonra
meşin yuvarlığın ve formanın ve terin
ve çılgınca bağıran o kalabalığın arasına
kendimden kurtulmak için, astımdan, sızlayan bacaklarımdan
ne kadar borcum varsa ne kadar kitapsızlığım ahmaklığım
hakkını yediğim ne kadar kul varsa onlardan
hatta bu beklemiş çayın tadından kurtulmak için
santraya koşmak istiyorum, sesimi duyurmak
orada söylerim diye ezberlediğim şarkı:
işte sana geldim yara bere içinde
geldim işte sana bere yara içimde
gül getirdim kırmızı kanı saklasın diye
kırmızı gül getirdim saklansın kanım diye
madem bu oyun sadece topu sürmek ve pas yapmakla ilgili
öyleyse neden hep şık çalımlar, afili delikanlılar kalıyor akılda
neden bir jeste denk düşüyor bu muazzam uğultu
peki diyelim başımızın zonklaması geçer
diyelim ramallahtan da geçer futbol tanrısı
peki neden geçmiyor söyle bana tarık tufan
neden bir türlü sol omzumuzdaki leke
neden unutamıyoruz o triko ve uzak yakaları
neden unutamıyoruz kuşadasını ve peçete aralarını
söyleme
cevap vermen için değil, şarkı söylemek içindi bu
birlikte tuttururuz diye ezberlediğim şarkı:
ben anlamam aşk acısı nedir
anlamam ben nedir, nedir aşkın acısı
dilde küfür, dilde sihir, dilde aşk
aşk dilde, sihir dilde, küfür de
o derin pası alıp çizgiye iniyorum anladın ya
türklere mahsus bir gülüşle anladın ya
______________________________________
İsmail KILIÇARSLAN