Bir kadim umuda atlayıp
Dünyaya gelmemin deniz mavisi
Bir heybeti var gönül alan
Uzun ince bir çığlığım ben
Beyaz düşlere yatırdılar
Onca isimleri
O isimler
Daha fazlasını oku
Bir kadim umuda atlayıp
Dünyaya gelmemin deniz mavisi
Bir heybeti var gönül alan
Uzun ince bir çığlığım ben
Beyaz düşlere yatırdılar
Onca isimleri
O isimler
Daha fazlasını oku
Hasrete düşen şiire sarılırmış
Kitapmış Nuh’un gemisi
Her dilden bir çift kelime alıp
Tufana bıraktım her şeyi
Aydınlık yüreği haritalara sığmaz
Her şehirde bir başka gülüyor
Gözde tüter fidan boylu masumiyetiyle
Sıcak ilgisi can alır
Hayale gelmez edası
Salınışı durdurur kalemi
İçine dokunabilse kelimeler
Nereli olduğunu kalbimin hatırlarım
Yerinden oynattıkça sevgimi
Ne uzak denebilir ne de yakın
Kendini özletiyor sürekli
Dün bugün değil
Yarın gibi bakışı
Bu kadar benzer memleketine bir kız
Bir yanı kar altında bereketli toprak
Gözlerle bile dokunmak yasak
Yüzü bir uçurum gülü
Korkuyor aynasına bakmaya baharın
Bir yanı fırtına firar sürgün göç
Gezmediğim çölü kalmadı
Yeşil gözlerinden üç ırmağın
Birleştiği yerinden öpeyim diyorum
Aklına taşkın gelebilir boz bulanık
Anıları sele verebilir özgürce
Karlı zirvesinde kaldım
Ayrılık dağını delemiyorum
Kazma kürek değil kalem var elimde
İnemiyorum Çukurova’ya
Erzurum, 1985
___________________________________________________________________________
Mustafa YÜREKLİ
Belleği zorlanır mezarlık yolunun
Birkaç ayak iziyle anımsamaya
Başına toplayamaz çocuklarını
Rüyaları bassa da anne baba
Yönünü şaşıran bu hayatta
Özenle geçtim gençlik çağını
Okunmamış kitaplar inatla arttı ama
Şiiri yere göğe sığdıramadım
Kalbimin ön tarafı gündüz
Engin bakışlarında doğan güneşle
Arkası da yıldızsız gece
Ağlama ertesinde gülüşlerle
Şiirim ey iniltisi yaralı kalbimin
Ey yağmalanmış kelimeleri
Batan gemi sözlüklerin
Bir türküden geçen turnalar
Dağına kaldırdı sesimi
Bayrak açtım
Özensiz yontulmuş bir devlete karşı
Dalından uyuyor elma ağacı
Yavrularına ninni söylerken kuş
Tüylerin içinde
Yağlı bir düşe dalmış
Böceklerle sağırlaşmış ham elma
Irmaklarına suyuna düşüyor
Merak edince kendi sesini
Azgın dalgalarıyla çırpınır hafıza
Geniş sularının ortasında
Bir kara kuru
Kalbin
Nesnelere kona kalka
Yeryüzünde kayıp olup
Karanlıkta döne
Savrula
Varacağı yer İskenderpaşa
Anıların uyuduğu uzun
Geçmiş gecesi
Açıyor bir erkeği
Kanatıyor bedenini
Kırbaçlarıyla merhametin
Asırlık tecrübe
Kısık sesli konuşmasını
Üstünde tutsa yaralarımızın
Kim açıyor derinlerimizdeki deniz yollarını sizlere
Eline alan kim dümeni
Hangi ellerden
İşte eril Cuma’sından da belirgin
Dişil günlerim sungu sungu
Çatlamış dudaklarına Hocaefendi’nin
Benim sevgimden başka bir yerin yok senin bakışıyla
Ruh yükselsin
Kanadında
Özgürleştiren sohbetin
Denize bağlılık tutkumuzdur bizim
Kapılarına kadar yükselen
Kızıl tuz ambarının
Sürüklenirken ışık selinde
Sözcükler oynaşır
Tanrı sesine
Sevgilinin nefesi karışır
Sevme yüceliği
Kolay öğretir çekiciliğini de sevilmenin
Aşk seçtiğini
İni kılar
Kaldırma gücü fark edilir sözün
Fatih, 2006
___________________________________________________________________________
Mustafa YÜREKLİ
Niyet ettim Allah rızası için
Devrim yapmaya
İlk adım kalple
Buyurun la ilahe illallah
Muhammedün rasulullah
Sen tek sevgilisin
Ne göze görünür başkası
ne de gönle girebilir
Adın, anıt dikilir
dil ucuna!
(Umurunda değil kalbimin
dünya renkleri)
/ Sorarsam,
Oturduğumuz masa hayatın
ölüm sınırında
bir uçurum
düşüp de sözün parçalandığı
Tek tek ayrıldık oyundan sahneye
çıkmak için
Gençlikten elde ne kaldı
Param parça renkli sıcak anılar
Tutkular umutlar heyecanlardan başka
Onlar ömrün bir köşesinde
Mesela kar altında Palandöken’de
Yirmi yaşın kışında kalmalılar
Sevin karşına şair çıkarsa uğur getirir
Şair dervişin kardeşidir
Rüzgara vermiştir ikisi de hikayelerini
Coşkulardan görüntüler çeker dile usanmadan
Çılgınlığını aşar renklerin
Korunu söndürür ruhunda dilin
Ağlarken aldılar elinden neyi varsa
Açken sokaktayken sevdalıyken
Yüreğinde geçmiş zaman yanığı
Bakmayın yüzlerinin gelincik tarlası olmasına
Dokunuldukça derinleşir yaraları
Dünya saldırgandır en yaman putlar saldırır
Acı kaldı geriye kalbin sılası da bu
Bir de seslere yansıyan resimler şair gülüşü mesela
Bulmuşlar kapısını hayatın dalmadan çıkmaz sokaklara
________________________________________
Mustafa YÜREKLİ
“Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı cazibedarın cezbesiyledir.”
Bediüzzaman Said Nursi
Kanlı yakarışlar çıkarma sırrı
Uçurumundan sessizliğin
Girdabına dalma cesareti isterim
Dipsiz pişmanlıkların
Oyuncaklar yıllardır ağlıyor
Temiz ellerime kızarak
Göz yaşlarımı emiyor külleri
Dakikaları yola vurdukça
Işığı azarlıyor şiirin
Hızla çıkarıp eşyaları
Kalbimi soyarak
Aynasında ayrılık acılarının
Çıplak yüzle daldım
Kanlı uykulara
Zalim seyircileri hayallerin
Mahut kalın kitaplar
Ürküyor kendi sesinden
Toprak susuyor ırmaklarca
Şehirlerce susuyor
Eyüpsultan, 2004
__________________________________________________________
Mustafa YÜREKLİ