Erdoğan Kara Kimdir?

1970 Yılının Nisan Ayının on ikisinde Artvin’in Şavşat İlçesi Ciritdüzü Köyünde dünyaya gelmiştir. İlk öğretimini yine aynı köyde Ciritdüzü Köyü İlkokulunda tamamlamıştır. 1978 yılında Ağabeyi Nurbay KARA henüz 13 yaşında iken bir katilin kurşunu ile hayatını kaybetmiştir. Bu ailenin büyük acılar yaşama döneminin başlangıcı olmuştur. 1981 Yılında ilkokul bitince Babası Abbas Kara (Cavit Hoca) Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Bunun üzerine eğitimi hayatına 1 yıl ara vermiş ve ardından eğitimini devam ettirmek için Artvin’deki Yetiştirme Yurduna gitmiştir. Burada Artvin İmam Hatip Lisesi’nde eğitimine başlamış ve devam etmiştir. Yetiştirme yurtlarının ortamına ve şartlarına ancak iki yıl dayanabilmiş, kardeşi de ilkokulunu tamamlayınca ailecek Şavşat İlçe Merkezine taşınmışlardır. Ortaöğrenimine Şavşat İmam Hatip Lisesinde devam etmiştir.

Ortaöğrenimini Şavşat İmam Hatip Lisesinde tamamlamış ancak 1989 yılında Artvin İmam Hatip Lisesinden mezun olmuştur. Aynı yıl Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazanmış, bu üniversiteden de 1995 yılında mezun olmuştur. 2 yıl sonra kardeşi Armağan KARA’nın da İstanbul Üniversitesini kazanması üzere ailecek bu defa İstanbul’a göç etmişlerdir. Boğaziçi Üniversitesi onun hayatının ikinci önemli dönüm noktası olmuştur. Burada Türk Dili ve Edebiyatı yanında, Osmanlı Türkçesi, Etimoloji ve Dilbilim üzerinde çalışarak ve Arapça, Farsça, Rusça ve Japonca Dilleri ile ilgilenmiştir.

Aynı yıl bir ihracat firmasında işe başlamış ardından 1997 yılında 8 aylık askerlik görevini Ankara Muhabere Okulunda yapmıştır. Askerlik dönüşü Erdoğan KARA iş hayatına Albaraka Türk Katılım Bankası’nda bütçe ve raporlama uzmanı olarak devam etmiştir. 1999 yılının sonunda buradan ayrılarak Kanal7 Medya Grubu’nda çalışma hayatını devam ettirmiştir.

Babasının 1981 yılında vefatından sonra baba yadigarı olarak kalan kereste atölyesini kardeşiyle İstanbul’a göç edinceye kadar çalıştırmışlar böylece bir eğitimle beraber iş hayatını da devam ettirmiştir. Üniversite yıllarında da yarı zamanlı işlerde çalışmaya devam etmiştir.

Üniversiteden mezun olduktan sonra da Türk Dili üzerine akademik çalışmalar yapmak istemiş ancak dönemin akademik çevresi buna pek müsaade etmemiştir. Özellikle partizan yapılar tam anlamıyla buna engel olmuştur. Akademik çalışmalar yapamayacağını anlayınca iş hayatına yönelmiş ve daha çok finansal işler ile ilgilenmiştir. Sürekli Basın Kartı sahibi de olan Erdoğan KARA, Türk Dili ve Edebiyatı üzerine çalışmalar yapmış ve değişik konularda şiirler yazmıştır.

2009 Yılında İstanbul Beykent Üniversitesi, İşletme Fakültesi, Uluslararası Ekonomi Politik ve İşletmecilik Enstitüsünde yüksek lisansa başlamış ancak, o dönemde çalıştığı kurumda yaşanan sıkıntılar nedeniyle “Bilgi Toplumu ve Medya” başlıklı tezini sunamamıştır.

Profesyonel hayatının büyük bir kısmını finans ve medya ağırlıklı devam ettirmektedir. Damla, Emre ve Emir adında 3 çocuğu vardır.

Gezmek ve yazmak en büyük iki tutkusudur. Bunların dışında fotoğraf çekmek, kültür çalışmalarına katılmak da hobileri arasında yer almaktadır.

Kelimeler Terzisi…

Kızgın suratlı gergedanları sevmem

Tuzum yaş bu yüzden

Nerde karnı ağrıyan bir bebek görsem

Bende ağlarım

Büzülür uçan halım.

Karanlıklar kolumu tutar

Aydınlık bir rüyaya çarparım özümü.

Bulut mudur kuş mudur havamıdır us mudur

Kenarları dantelli bir mendil midir

Yoksa bir Japon şemsiyesi midir

Denize bel vermiş dalgakıran

Rengin içine sızan gökkuşağı

Avare duygularımın kulaklarından tutan.

Gel kanatlarımı yıka

Özgüvenin artsın dizeleri birbirine dikmen için

Yoksa sade bir vatandaşsın

Kim öle kim kala

Pazara tam koca dört gün var

Doksan altı saat yani.

Haydi gidelim serv-i revanım

Çıkalım plazanın en üst katına

Görüp çuş eyleyelim hem âlemi

Bakışlarım bebek sırtlarında.

Ben hattat değilim

Hem kırmızı.

Kelimeler terzisi diyebilirsin

İğne tutmasını bildiğim için bir nebze

Denizlerin söküğünü diktiğim çok olmuştur

Kanatlarını kuruttuğum martılar adına

Bir beyazım bir beyazım tam beyaz

Tıpkı rüzgarın kıvırışı gibi asude..

Ocak..İstanbul/2011.

_____________________________________________________________

İbrahim ZARİFOĞLU

Turkuaz Melankoli

Yeşillikler
Kırmızı çatılarda güneş ısıtıcıları
Araba yıkayan etnik
Kısacık etekler-Enva-i çiçekler
Beyaz mor sarı ve daha niceleri
Bir senfoni serenomisi kuşlar
Balkondan sabah ezanı zeytinleri izinsiz götüren kargalar
Ve denizden bir bulut gibi dalga dalga
Üzerimize aydınlığını dökerek yükselen sabah..

Altıncı günün gözyaşı
Recep
Enva-i yiyecekler
Her yöne dönen dil
Bir minik kutuda birkaç simit bir koca kandil
Parlayan gönüller serüveni
Sonsuzluğa açılan ufuk
Gittikçe büyüyen doğa
Dallar arasından fışkıran gül
Yeşil yapraklara sarılan dua.

Cd
Dvd
Kasetçalar
Temmuz sıcağında zemheri
Alice harikalar diyarında
Kendini terk eden aile
Körebe saklambaç ve hercai çocuk oyunları
Karanlığa göz kırpan aydınlık
Gölgeyi bekleyen mesture
Kurşunu bekleyen yetim
Bir mirac gecesi
Bir Cuma sabahı
İliklerimize
Cennetten bir rayiha gibi esen serinlik.

Ufka uzanan masmavi bir deniz
Uzakta bir nokta balıkçılar
Bir abi bir boynu büyük kız
Umursamayan bir baba
Çamur
gittikçe küçülen zaman
gittikçe büyüyen hafta
sol kolda sızlayan bir dünya
akşamı bekleyen ezan çiçeği
unutulan bir sofra
zamanın dışa yansıyan kıskançlığı
yıkanan çamaşırlar
ve dallarda bayıltan ıtır , beğonya..

iki minik fatih
geleceğe imza taşıyan iki gür palabıyık
hatıralara saklanan akşam sefası
huzuru bekleyen yağmur
büyük abla şirin esma nur
sonsuzluğa açılan turkuaz kapı
yalnızlığa merhaba diyen canlar sofrası.

İki sönmüş ateş
Bir masa ve çevreyi süsleyen bir sürü kardeş
Caharı se
Düşeş
Bir narin dudaktan dökülen dize” severler güzeli genç ise”
İçleri yakan asude ses
Çaya üflenen aşk
Ve gittikçe girdaba dönen nefes..

Bir tutam mazi bir demet ince hastalık
Narin bir çift kol çayı döken ızdırap
Hatırası bin yıllık acı şekeri erimeyen çile
Süslü boncuklar, takılar, her lahza mahzun bakış
Ve ciğerlere işleyen tevekkül
Kelimelere müdahale eden ılık rüzgâr
Topu topu dört basamak aşılması gereken yüce dağ
Sineler yakan resim sineler okşayan manzara
Bir demet kasımpatı
Dostun tebessümüne sığınan hayat ve rüya..
Zamana hayıflanış..
Sonbaharı kendine çeken kış..
Yüreği kavuran bir buruk veda..

Temmuz/2010..İstanbul

____________________________________________________________

İbrahim ZARİFOĞLU

Betimleme

Tatlı bir telaş ruhumda
Yüreğimin sesinde kızıl kıyamet
Üzerime geliyor dev binalar
Yanıbaşımda boynunu bükmüş alicenap çınar
Edalı bir çocuk gibi kuşkonmazlar…

Hangi mevsime sokulsam
Bir gelin havası boynumda siyah kaşkol
Hangi renge sığansam
Ağzını kapatmış bir kış
Sessiz bir ikindi ve kar
Ressamın tebessümü sonrası.

Denizler içimde bir bardak soğuk su
Şiirleri terim diye siliyorum
Bir nokta duruş bir atımlık nefes
Kaleme sığınmış çoşkulu şairler
Çok uzaklardan gelen posta korkusu.

İşte göründü kıyamet
Bahçede durgun bir su havuz
Ağaçta son kalan kiraz
Son ötüşü horozun
Gökyüzü çıplak mavi
Toprak kaymaya görsün..
Usul usul çıkmak merdivenleri en büyük ömür..
Hatırası eski tanış bir rahle kokusu.

Haziran/2010..İstanbul
______________________________________________________________________________
İbrahim Y. ZARİFOĞLU

Kalıplarım Buzdan Heykel

Farkındayım artık dizeler nasıl değişiyor..
Nasıl sıyrılıyor kabuğundan
Nasıl renklileşiyor harfler
Anlamlar nasıl farklılaşıyor
Dizilim gelişim iç bilgelik
/Orijinallik/ Özerklik/ Değişim/Evrim
Embrace/
Inspiration/
Özgürlük, yumurtadan civciv çıkarmak ve ya bir damlacık sezgi
Nasıl da arz-ı endam ediyor
Bir minik katrede cihan.
Varolmak istiyorsan bir nebze hayatta..
İşte modernizm işte Sahn-ı Seman.
Nasıl da sarsıyor yeni kelimeler şiirin engebeli tümsek beynini
Ve nasıl darbe vuruyor zamanın kristal tekerliklerine.
Şimdi kendi içimde kıvrım kıvrım bir yolum
Maksud-u menzili belli olmayan ..
Geçen her an’ın çekerek üzerine şeffaf perdeyi
Öylesine debeleniyorum sarı çizgiler üzerinde.
Yeniden ve aceleyle yuvarlanıyorum kendi kalıplarımın içerisine
Farkında olsam da mevsimlerin alel-acele değiştiğine
“Su boğar ateş yakarmış “/ kimin ne umuruna ;
Ben buyum işte
Kalıplarım buzdan heykel.
Film seyredenlere selâm olsun..

Nisan..2010..İstanbul

____________________________________________________________

İbrahim Y. ZARİFOĞLU

Bitmeyen Gül Kokusu

Varlığın, varlığımız oldu tuttu ellerimizden
Mavi gök kondu bir güvercin gibi minberine
Grift bilmecelerdi sorulan sualler Ey Can !
Tatlı tebessümün çözdü bütün dertlerimizi..

Sözlerin ilahi bir söylem
Andıkça adını sararır benzimiz /tutulur nutkumuz
Varlığın ebedi bir nûr / sönmeyen tutkumuz
Bitmeyen bir gül kokusu oldu hayatımızda..

Konuşurdun Ey Sevgili Resul !
Bahçeden önce , yüzünde açardı nadide güller
Hurma dalları arasından sessizce gelirdi güneş
Meltem olur serinletirdi sinemizi..

Adını anmak hayatımızın bereketi
Veçhin rüyalarımızı süsleyen en nadide çiçek
Bir sade sünnetinden bahsetmek
Sevincimizi artıran bayramdı Ya resulallah.

Rabbin aşkı üzerine sinmişti /manolya kokusu idi zaman
Öyle buyurmuştu bir defasında sevgili annemiz :
Senin soran bir dostuna : “O sav yürüyen bir Kur’an “.
Sevince gark olmuştu , yüzyılların sığındığı an..

Mehtap parlaklığını kıskanır
Avare olurdu yıldızlar yanı başında
Dertli idi gökyüzü ,yeryüzünden
Dökülürken zaman ayaklarından / mucize ellerinden.

Şimdi hep hasretiz gül yüzüne
Hasretin yakıcı bir çığlık içimizde
Kıştayız , baharın komşuluğuna razıyız Ey Can Sevgili
Bir lahza olsun tut gönüllerimizden..

nisan/2010..İstanbul

_________________________________________________________

İbrahim Y. ZARİFOĞLU

Yazgısını Yarına Erteleyen Şafak

İşte içimde tutuşan saman alevi
Yazgısını yarına erteleyen şafak
Kin kokan merhaba /ateşi zemheriye dönen ocak
Köşede mahzun sardunya
Dalları renge bulanmış.

Koca derviş Yunus
Aziz Mahmut Hüdaî /karşı kıyıda yuşa
Kış çıkıp gitti odamızdan
Ruhumuz nurdan heykel
Yüzümde temmuz sıcağı.

Eylülü bekliyor siyah kanatlı beyaz göğüslü kuşlar
Belli ki hatıralarında deniz /çılgın gökyüzü uçurtmalar
Çocuklar gibi çırpınan dalgalar
Kim koydu bu yaşlı pencerenin pervazına
Hatıraları eskiyen bu nadide saksıyı.

Mevsimler titriyor üzerime
Esen yelleri taşıyor hatıralar
Kan damarlarımda Filistinli bir rüzgâr
Kıskanç badireler atlatıyor dizeler
Bir şiir ki güneşten çıplak yüreği som altın.

Kar yağıyor çok sonraları yağmur
İzler sana götürüyor yalnızlığımı
Acuze gönlüm sende ne olur dost bil beni
Dere yine yalnız akıyor/Sesi hayâlim
Eteklerinde sessizliğe bürünmüş yüce dağ..

25/10/09..İstanbul

________________________________________________________

İbrahim Y. ZARİFOĞLU

Kumunda Tuz Taneleri

İstanbul’u beklerim her akşam kıyılarında
Uysal boğaz mavisi olur bakışlarım
Yakamoz koyarım avuçlarıma
Sıyrılır ruhum bedenimden
Dostların hiç haberi olmaz..

Rumeli Kavağında eser bir deli poyraz
Gelir aklıma Kanlıca da cinci Niyazi
Kandillide sönmeyen kandil olurum.
Damlar yıldızlardan bin çeşit ışıklar gözüme
Yüreğim bi-perva/ Rüzgâra inat /
Duygularım yedi tepede /
savrulurum..

Sonra kısa bir deniz sefası
Karşı kıyıya geçer Üsküdarlı olurum
Eskiyen yüzüne el sallarım Beşiktaş’ın..
Atarım taşlarla selamlaşan köpüklere gönlümü bir lahza
Sinan ki cadde boyu yoldaşım
Çamlıca da düşer içime kara sevda
Çatılır kaşlarım Fatih olurum .
Pala bıyıklı yeniçeri tutar kolumu
Karalar bağlar Akşemseddin
Çarpar kubbelere hıçkırıktan sesi
Ruhumda bitmeyen heyecan
Ah neredesin şanlı fethin nefesi
Umuda boğulurum.

Konarım taşı cevher bir kıyıya
Ak kanatlı deli martılarla dost olurum
Yüzü koyun uzanırım
Ah tanıdığım menekşe kıskanç Florya
Kumunda tuz taneleri..

Bir türkü tuttururum içinde İstanbul
Benden gayrı kimseler duymaz.
Yeni bir İstanbul olurum..
Fatih/2000

________________________________________________________

İbrahim Y. ZARİFOĞLU

Karacaahmet

Serviler yalnız değildir: Girift bir hüzün kokar
Eteklerinde sessizdir dostlar.
Zaman narin bir kuştur hep konar dallarına
Düşerken her gün yeni ömürler sessiz tarlalarına
Minik tepelerine uğrar asude mevsimler
Zemheri çökse kıyılarına hem kar yağsa üşümez burada eller
Burada bir garip yazılır bir garip anılır isimler/

Çığlıktır basılan son mühür /
Gülleri hem menekşeleri su istemez
Çehreleri buz kesmiş çiçekler çizilir
solgun mermer taşlarına..

Burada selâm son kelâmdır.
Hüzün içredir kendince mavi gökler.
Suskundur soğuk mermerlere konmuş güvercinler.

Bu belde ki ,
Her gün misafir eder nice bilinmez alemleri
Saklarken sırlı düğüne mücevher kolyesini
Yinede bahtiyardır istanbul
Yağmurlarla yıkarken gözlerini..

2001/ Karacaahmet

________________________________________________________

İbrahim ZARİFOĞLU

Sensiz Ne Yazsak Be İstanbul

Islatmakta bizi bir can gibi Çamlıca’dan gelen yağmur
Titremekte kalbimiz seni andıkça her dem Topkapı
Bir alev olmada ruhumuz değişmede kandillide ufuk
Sen ki gönlümüze nurdan bir taht kurdun
Sensiz ne yapsak be İstanbul..

Keşmekeş duygular nedendir hep geceleri misafirimiz olur/
Yıldızların yanıbaşımızda avare turkuaz
Tutarak gündüzlerin aydınlık perçeminden
Gelir oturur yanımıza tarifsiz sıska yalnızlık

Sen ki bakışlarımıza hep hayal olursun
Sensiz ne yazsak be İstanbul..

Düşer yaşlanan mazinin dudaklarından/
Üzerine gölge gibi sarkar yaşlı tarih ki nemli surlarından
Her dem terennüm eder atinin içli şarkılarını
Sevdanın ritmidir üzerimizde mehtap
Ürkeriz korkuya yaslanır gibi anılarından/

Avare duygulardır modada bekleyen
Her lahza bir çığlıktır serseri dalgalar kıyında
Kapatır denizi Kocamustafapaşalı konak
Kırlangıçlar geçer üzerimizden martılar
Dolanır en hisli sevdalar boynumuza
Sensiz nasıl şiir yazsak be İstanbul..

Zeytinburnu/İstanbul

_________________________________________________________

İbrahim Y. ZARİFOĞLU

Yüreklerde Açan Çiçek

Her yer şiir doluydu, çıplaktı kelimeler

İçinde yalnız kaldığım sırlı bahçede

Havuzlar vardı içinde turkuaz imgeler

Kanatlarında rüzgâr siyah kırlangıçların.

Zaman oyuncak top gibiydi

Uslanmaz çocukların minik ellerinde

Kayıtsız kalmıştı renksiz mevsimler

Ansızın terk etmişti sabahı yaz özlerimizde.

Sonra mor kayıkta gezindi

Duvakları üzerinde denize nazır süslü gelin

Bir bilinmez can vezir gibiydi

Gökkuşağı yağmur gibi düşerken üzerimize.

Fıskiyeli havuza karpuz attı atam

Gece kuşları suçluydu karanlık gizliyordu günahlarını

İleride bildik kayalar arasında sonsuz mekân

Adını unuttuğum mor çiçeklerdi yüreklerimizde açan..

___________________________________________________________________________________________

İbrahim ZARİFOĞLU

Ardanuç

Yüzölçümü 989 kilometrekare olan İlçe; kuzeyde Şavşat, güneyde Yusufeli ve Erzurum’un Olur İlçeleri, doğu Ardahan, batıda ise Artvin Merkez İlçe ile komşudur. Coğrafi bakımdan kırık bir arazi yapısına sahip olan Ardanuç‘un rakımı 500 Metre olup, tipik karasal iklime sahiptir. İlçe merkezi, Kürdevan Yanlızçam ve Horosan dağları ile çevrilidir. İlçe merkezinden, Bulanık, Horhot, Ekşinar çayları ve Güleş deresinin beslediği Ardanuç Deresi geçmektedir. İlçe yüzölçümünün yaklaşık % 32’si ormanlık, % 8’i çayır ve mera, % 56’sı da tarıma elverişsiz araziden oluşmaktadır. İlçe arazisinin yaklaşık % 11’lik alanı tarıma elverişli araziden oluşmaktadır. Ardanuç’un İl merkezine uzaklığı 39 km.dir. İlçenin 49 adet köy ve 1 merkez belediyesi bulunmaktadır. Köyler dağınık yerleşime sahiptir.

İlçenin yararlanabildiği yakın havaalanları Erzurum, Trabzon ve Gürcistan’ın Batum havaalanlarıdır.

Ardanuç’ta Kültür ve Turizm
Ardanuç İlçesi tarihi ve kültürel değeri olan çok sayıda esere sahiptir.

  • İskender Paşa Camii ve Türbeleri: Ardanuç ilçesi, Adakale mevkiinde bulunmaktadır. Camiinin İlk yapımı Osmanlı Dönemine dayanmaktadır. 1553 yılında tamir edilerek tekrar ibadete açılmıştır. Yanında Osmanlı Dönemine ait Hatice Hanım, Ali Paşa ve Süleyman Paşa’ya ait Türbeler bulunmaktadır. Yörenin ilk camisi olması açısından önem taşımaktadır.
  • Ardanuç (Gevhernik) Kalesi: Ardanuç ilçesi, Adakale mevkiinde yer almaktadır. Kalenin ilk yapılaşması M.Ö. dönemlerde başlamıştır. Bagratlı Krallığı Çıldır Atabekleri ve Osmanlıların yönetim yeri olarak kullanılmıştır. Yöredeki en önemli kalelerden birisi olup iç kalesi ve etrafı surlarla çevrili şehir yapısıyla tek örnektir. Geçmiş dönemlere ait çeşitli kalıntıların yanı sıra, taş kemer dükkanlar, toprakaltı soğuk hava depoları ve Kanuni sultan Süleyman’a ait kitabesiyle de dikkat çekmektedir.
  • Ferhatlı Kalesi: Ferhatlı köyünde bulunan Ferhatlı kalesi ilk yapısı Osmanlı Dönemine dayanmaktadır. Tabandan başlayarak kalenin üst kısmına ulaşan kaya içi oyma kapalı yol geçidi Ferhat- Şirin efsanesine benzetilip ilgi çekmektedir.
  • Kutlu Köyü Kalesi: Kutlu Köyü bağlar mevkiinde bulunmaktadır. Cinavuz yapısı kale surlarının harçsız büyük kaya taşları ile yapılmış olması nedeniyle ilgi çekmektedir.
  • Cehennem Deresi Kanyonu: Türkiye’nin sayılı kanyonlarından biri olan Cehennem Deresi Kanyonu, ilginç doğal yapısı ile insanların ilgisini çekmektedir.
  • Rabat Kilisesi: Bulanık Köyüne 6 Km. mesafede Rabat mahallesindeki kilise yabancı turistlerin uğrak yerlerindendir.
  • Balkayası:  Bulanık, Zekeriya ve Gülice Köyleri yolu üzerinde İlçeye 14 Km. mesafede bulunan 1 Km uzunluk 300 metre yükseklikteki Bal kayası ilgi çeken yerlerdendir.
  • Üçlü Kara Göller:  Kutlu Köyü üzerinde Bilbilhan yaylası civarında bulunan Kara Göller doğal alabalığı ile ilgi çekmektedir.
  • Festival ve Köy Şenlikleri:  Ardanuç İlçesi; köy ve yayla şenliklerinin yoğun olarak düzenlendiği ilçelerden biridir. Düzenlenen bu etkinliklerin başlıcaları;
    • Ardanuç Belediye Başkalığınca düzenlenen Çuruspil Efkari Aşıklar Şenliği ve Karakucak Güreş Festivali,
    • Aydın Köyü Söğüt Düzü Yayla Şenlikleri ve Karakucak Güreşleri Festivali,
    • Bereket ve Ovacık Köyleri Yayla Şenlikleri ve Güreş Festivali,
    • Bulanık Köyü Soçluk Festivali,
    • Güleş Köyü Festivali ve Kutlu Köyü Yayla Şenliği’dir.

Şavşat

Şavşat Tarihi

Tarih kaynaklarına göre Şavşat civarında M.Ö.900-650 yılları arasında Urartu ve Kimer kabileleri yaşamışlardır. Bölge daha sonraları sırasıyla Saka Türklerinin, Romalıların ve Sasanilerin elinde kalmıştır.

Yavuz Sultan Selim’in Trabzon Valiliği sırasında Rize İlinin Osmanlı topraklarına katıldığı zaman şimdi Batum yakınlarındaki Gönye kasabası da kendiliğinden teslim olmuştur. Sultan Selim Trabzon’a döndükten sonra Artvin Beyleri kendilerinin de korunmasını istemişlerdir. Bunun üzerine yapılan ikinci seferde Artvin, Ardanuç, Şavşat ve Borçka çevreleri Osmanlı topraklarına katılmış beylerine yarı beylik verilmiştir. Yavuz Sultan Selim’in Trabzon’dan ayrılması üzerine Şavşat, Ardanuç, Oltu, Tortum ve Artvin yeniden Osmanlı Devletinden ayrılmışlardır. Fethedilen bölgemiz (Gürcistan Vilayeti) adlı idari bölümü için alınmış ve Artvin, Şavşat, Ardanuç birer sancak haline getirilmiştir.

Birinci Dünya savaşının başlaması ve Osmanlı Hükümetinin savaşa girmesini müteakiben Rus orduları 1 KASIM 1914’de sınırlarımızı geçmiştir. Mevcut ermeni düşmanlığı da tehlikeyi fazlasıyla artırdığından, Ardanuç ve Artvin halkının tamamı yolların kesilmesinden dolayı Şavşat halkının pek az bir kısmı her türlü maddi varlıklarını bırakarak Anadolu içlerine göçmeye mecbur kalmışlardır. Gürcülerle imzalanan anlaşmadan hemen sonra kuvvetleri ile birlikte Kars’ta bekleyen Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya talimat verildi. 22 ŞUBAT 1921 tarihinde Kars’tan hareket eden ordumuz 23 ŞUBAT günü Ardahan’a geldi, aynı kuvvetler daha sonra Sahara dağını aşarak Şavşat, Ardanuç ve Artvin ile Borçka’yı geri alarak bir daha müdahale edilmeyecek şekilde Anavatana dahil etti.

Şavşat Coğrafyası

Şavşat, doğuda Ardahan il merkezi ile Hanak İlçesi, kuzeydoğuda Posof İlçesi, güney ve güney batıda Ardanuç, batıda Artvin Merkez ve Borçka İlçesi, kuzeyden de Gürcistan Devleti ile çevrilidir.

1.317 kilometrekarelik dağlık ve engebeli bir arazi üzerine yayılmış bulunan Şavşat İlçesinin dört yanı yüksek dağlarla çevrilidir. 3.537 metreye yükselen Karçkal Dağları, ilçenin batı ve kuzeybatı yönünü sınırlandırır. Kuzeyde 2.250 metre yükseklikteki Sivritepe (Arsiyan) dağları ile 3.000 metreyi aşan Cin dağları bulunmaktadır. Doğuda Ardahan-Artvin sınırlarını teşkil eden Yanlızçam dağ sinsilesinden 2.650 metre yükseklikteki Sahara Dağları, Güneyde ise 3.050 Metreyi bulan Karagöl dağları vardır.

İlçenin rakımı minimum 950 metre, maksimum ise 1800 metredir. İlçe Merkezin rakımı 1100 metredir. Türkiyenin en güzel ilçelerinden biridir.

Şavşat ilçesi Akarsu bakımından zengindir. İlçede çok sayıda buzul gölü bulunmaktadır. Bu göller nispeten küçük göllerdir. Göllerin en büyüğü Karagöl dağlarında bulunan ve bu dağa kendi adını veren Karagöl’ dür. Bol miktarda alabalık bulunan gölden sulama amaçlı olarak yaralanılmaktadır. Meşeli Köyü orman içi mevkiinde Milli parklar kapsamı içerisinde bulunan ikinci bir karagöl mevcut olup piknik, mesire yeri özelliğine sahiptir. Pınarlı köyü yakınlarında Balık Gölü, Arsiyan yaylasında ise Kız Gölü, Boğa Gölü ve Koyun Gölü isminde göller bulunmaktadır.

İlçe dahilinde şifalı maden suları mevcuttur. Bunlardan Çermik-Çoraklı Köyü sınırları içerisinde bulunan sıcak su kaplıcası romatizmal hastalıklara iyi gelmektedir.

İlçede Karadeniz iklimi ile karasal iklim arasında bir geçiş iklimi hakimdir. Yüksek rakımlı olan yerlerde kışlar çok uzun sürer. Bu bölgelerde kasım ayında başlayan kar yağışları nisan ayı ortalarına kadar sürer.

İlçe bitki örtüsü bakımından zengindir. Zengin iğne yapraklı ormanlar mevcut olduğu gibi alçak rakımlı yerlerde yapraklı ağaçlara da rastlamak mümkündür.

Şavşat Ekonomisi

Şavşat, Artvin’in diğer ilçelerinde olduğu gibi engebeli araziye sahip bir ilçedir. İlçede, tarımsal arazilerin sınırlı olması, sanayi tesislerinin bulunmaması, başlıca diğer sektörlerin de gelişmemiş olmasının sonucu olarak istihdam olanakları yetersiz kalmaktadır. Gelişime uygun potansiyeli bulunan turizm sektörünün ilçe ve il ekonomisine katkısının artırılması amaçlı çalışmalar sürdürülmektedir. İlçe ekonomisi büyük ölçüde tarımsal üretime dayalıdır. Tarımsal üretim, ağırlıklı olarak, geleneksel aile tipi işletme yapısı şeklinde görülür.

İlçe ekonomisinde önemli yeri bulunan hayvancılık, giderek azalan bir trend izlemektedir. 61 köyü bulunan ilçede, 16.037 adet büyükbaş ve 12.535 adet de küçükbaş hayvan bulunmaktadır. Hayvancılık açısından son derece elverişli imkanlara sahip ilçede, hayvancılığın teşvik edilmesi amaçlı çalışmalar sürdürülmekte olup, bu kapsamda yönlendirme ve kamusal destekler sağlanmaktadır.

Şavşat büyük ve küçükbaş hayvancılık yanında arıcılık açısından da son derece uygun koşullara sahiptir. Arıcılık alanında da üreticilere, kamusal imkanlar dahilinde teşvik ve yönlendirme desteği sağlanmaktadır. Başlangıcında, Çoruh havzasında uygulanan seracılık-örtü altı yetiştiriciliğinin iklim koşullarının uygunluğu ve çiftçilerden gelen talepler üzerine il genelinde yaygınlaşması ile Şavşat’ta da seracılık faaliyetlerine başlanılmıştır.

1997 yılında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Dayanışma Vakfı parasal desteği ile başlatılan seracılık faaliyetleri yaygınlaşmaktadır. Bu kapsamda amaçlanan yeni istihdam alanlarının yaratılması, tarımsal üretimde çeşitlilik ve verimin sağlanması hedefine ulaşılmıştır. 1317 kilometrekare yüzölçümü bulunan ilçenin tarım arazisi varlığı 175.696 dekar, sulu arazisi 54.840 dekar, kuru tarım alanı 120.856 dekar, mera alanı 364.166 dekar, orman alanı 552.565 dekar ve kültür dışı arazi de 224.573 dekardır. İlçenin tarım arazileri genellikle çayır olarak değerlendirilmektedir. İlçede yetiştirilen başlıca ürünler patates, armut, elma, ayva, erik, kiraz, kızılcık ve cevizdir.

İlçede Tarım kesimi ile Esnaf kesimine kredi sağlayan Ziraat Bankası bulunmaktadır.

Şavşat Mutfağı

  • Süt ve Süt Ürünlerinden Yapılan Yemekler

Peynir kuymağı ve kaymak kuymağı.

  • Sebzelerden ve Kır Otlarından Yapılan Yemekler

Dağ pancarı, kuş yemeği, gımı, yaban semizotu, pazı kavurması, ebegümeci. Ayrıca bazı otlardan yemek yapılmaktadır. Taze asma yaprağı, pazı ve lahanadan sarma yapılmaktadır.

  • Hamur İşleri

Katmer, silor, börek (cevizli, peynirli, kıymalı, tereyağlı), kete, erişte, hınkal, tahıl gevreği, mısır gevreği, bişi, fetir, mafiş lokum, çırığ, cimur, kançlama, makarna, mantı, dügmaç hamur işlerindendir.

  • Diğer Yemekler

Kışlık kavurma, ağaç şişlerde yapılan kebaplar etli yemeklerin yöreye özgülerindendir. Keşkek, gendima ve şilav gibi yemekler tanelilerden yapılan yemeklerdendir.

  • Tatlılar

Kabak tatlısı, Hasuta, kaysefe, zurbiyet, demir tatlısı, sütlaç, elma, armut, dut ve üzüm pestilleri, aşure, baklava ve ballı lokum tatlılardandır.

  • Çorbalar

Purşuk çorbası, ayran çorbası, tutmaç çorbası, ayran kalacoşu, eşki çorbası, bulgur çorbası, soğan harşosu, çinçar çorbası, erik çorbası, ğerğel çorbası, sulu harşo, hele çorbası, kabak çorbası, kesme çorbası, pancar çorbası, yöreye özgü çorbalardandır.

  • Yemekler

Soğan sadveli, patates yemeği, köfte, yatık döner, pazı dalı yemeği, erik yemeği, yoğurt harşosu, sütlü yumurta, un harşosu, kayğana, çilbur, süt harşosu, bulama (ağuz), motrevli, papasela, kapama, kapuska, çenço, Kuymak, Peynir eritmesi, sarma, haşil, soğan yemeği.

  • Turşular

Lahana turşusu, fasülye turşusu, pazi turşusu, domates turşusu, salata turşusu, Ğimi turşusu.

  • Marmelât ve Pekmezler

Dut pekmezi, Kızılcık koravası, armut pekmezi, üzüm pekmezi, kiraz pekmezi, erik pekmezi, armut hoşavı, ayva pekmezi, üzüm marmelatı, kızılcık marmelatı, kuşburnu marmelatı.

Ayrıca yöremiz insanı dut, elma, ayva, armut gibi meyveleri kurutarak “kak” yapar, çerez veya hoşaf olarak tüketir. Şavşat mutfağının bir diğer vazgeçilmezi yöremizde yetiştirilen ve haşlanarak veya fırınlanarak tüketilen beyaz patatestir.

 

MUSTAFA YÜREKLİ

Şair ve yönetmen..

1960’ta, Adana’da doğdu.
my
Şiir ve yazıları 1977 yılından beri  çeşitli dergi, gazete ve internet istelerinde yayınlandı: Yazıları Yeni Devir (1977-1982), Milli Gazete (1985-96) ve Yeni Şafak (1996’dan beri) gazetelerinde, “haber7.com”, “cemaat.com” ve “birikimler.com” gibi internet sitelerinde yayınlandı. Şiirlerini ve edebi yazılarını da Ova, Ekin Dostları, Güldeste, Genç Kuşak, Kitap Dergisi, Dünya ve İslam, Çalar Saat, Mavera, Yedi İklim ve Hece dergilerinde yayınlandı.

Yayınevlerinde yöneticilik yaptı: Bu Meydan Dergisi’nin (1990)  yazı işleri müdürlüğünü; Ova, Ekin Dostları dergisinin, Akabe Yayınları’nın ve Mavera Dergisi’nin (1988 – 1990), haftalık Çalar Saat Kültür Sanat Gazetesinin (1996), ayrıca haftalık haber dergisi Yörünge’nin (1997-1999) genel yayın yönetmenliğini yaptı. 

Daha fazlasını oku