Meliha

Meliha…

Cam kırığı gözlerin

İlk öpüşün aslından kalma…

Yetmezdi körpe kelimelerin.

Kilit üstüne kilit yeşilin…

Kükürtlü bir cıvata bir bakmışsın,

Deler ok kalkanı yüreğimi!

Tüm buzullar eridi oysaki…

Dünya düştü gök üstüne!

Ah, Meliha azap verir gençliğin!

Üşür yalınayak dolunay

Dağlara çekilir kanım!

Bıçak ucunda irkilmiş canım!

Pas sarar endamın

Bir an doğrulur eskiyen ahlarım.

Ah, Meliha!

Sicim ipliği saçlarının kestanesi…

Eşkıya olur endamının menekşesi!

Raks eden iki sigara ucunda,

Sen değil ayyaşlığın bedeli!

Beyaz bir zambak tenin,

Ömrüme mil çeker ellerin…

Yırtılır sağanak yağmurlar sen her baktığında,

Saçındaki tel olayım geceme kar yağdığında!

Düşer yıldızlar gibi sesin.

Avuturum çocukluğumu ayaklarım delik deşik…

Bir parça ekmek gibi düşerim peşine,

Yazarım duvarlara adını bu siyah ihtilalde!

Meliha, etme ne olur!

Geçme artık sokaktan

Yoksa düşecek yarama

Çekilen candan koca bir kan!

Açıyorum bir uçtan bir uca benliğimi

Ah Meliha, bu kor da neyin nesi ?

Binnaz Deniz YILDIZ

Kadın

Baharın sabahları vuran meltem kokusunu severim,

Çiğ düşmüş sabahlarda anneme günaydın demeyi severim,

Lavantısını tanıdığım kokulu sokakları severim,

Gözlerinin içi gülen umutlu kız çocuklarını severim.

Yarına daha bir azim daha bir hırsla başlayan yorgun yürekleri severim,

Şiirleri severim.

Sesi yanık insanların sesinden gelen şiirleri severim.

Bir bardak suyu içimdeki yangını söndürecek şekilde içmeyi severim,

Sevmeyi severim.

Sokak kedisinin başı okşanınca oluşan sevgisini severim,

Çiçekli tokaları severim.

Saçları şefkatle bir kez olsun okşanmamış kadın saçlarında severim.

Yağmuru hafif yaprakları ağır birikintili sonbaharları severim,

Sonu yaklaşmış kitapları severim.

Arasına çiçekler bıraktığım, her bir kalbi ve kemikleri kırılmış kadınlara itafen küçük sözler, umutlu ama içi kan ağlayan o güçlü bedenler. En çokta onları severim.

Suçsuzluğun en nahif örneği olan o kadınları severim.

Tek özgürlüğü kadın olmak olan kadınları aşkla severim. 

Fatma POLAT

Yarım Kalan Sevda

Kalbimde bir sızı, yüreğimde hüzün,

Gözlerimde yaşlar, her an seni özlem.

Geceye karışan yalnızlıkta bir gül,

Sana dair hatıralar, hep içimde bir düğüm.

 

Zaman durdu sanki, sensiz bu dünyada,

Anılar birer birer düşüyor yaprak gibi.

Her nefeste senin adını sayıklarken,

Kalbim her an biraz daha kırılıyor usulca.

 

Sözler yetmez artık, seni anlatmaya,

Sessizliğin içinde yankılanır adın.

Bir gülüş, bir bakış, bir dokunuş,

Hepsi şimdi uzak bir düş, bir masal gibi.

 

Gözlerin gözlerimde, gülüşün aklımda,

Her şeyde sen varsın, her şeyde sen.

Sana dair her şey, yüreğimde bir yangın,

Sen gittin gideli, soluk bir iz bıraktın.

 

Rüzgar eserken, fısıldar adını,

Her köşe başında seni arar gözlerim.

Sensiz geçen her gün, bir ömür kadar uzun,

Aşkın acısı, yüreğimde derin bir iz.

 

Belki bir gün, yeniden buluruz birbirimizi,

Belki de bu aşk, hep yarım kalır.

Ama bil ki sevgilim, bu kalp seni sevmekten,

Asla vazgeçmez, hep seni arar.

_____________________________________________________

Öykü AYDOĞAN

Zamansız ve Amansız

Bir kalpteki boşluk doldurmacanın en masum kelimesiydim ben

Güngörmemiş ıssız ormanların el değmemiş çiçeği…

Denizde keşfedilmeyi bekleyen batık bir kent…

Kalabalıklar içinde kimseye çarpmadan yaşamayı başarmış o kişiyim…

Bir döngüdeki en çıkmaz labirentim ben

Dönüp dolaşıp en başa gelen…

Parıldamaktan vazgeçmeyen o güneş

Güneşte renklenen o gölgeyim…

Senin hiç yaşayamayacağın o baharım ben

Büyümeyi unutturacak o fidan…

Dilek tutmayı unuttuğun o yıldızım da aslında…

Aynamdaki yansımada ben…

Bu çağın hengamesine yetişemeyen…

__________________________________________

Damla DAĞ

Ab-ı Hayat

Mayısın Onsekizi, Geceyarısı, Günbaşı, Yenisen…

Erdoğan KARA

Sevgili

Ab-ı Hayat

An

Başlangıçlardır en zor olan!!!
Tercüman olamazsın yüreğindeki sese..
Kanının, saç uçlarına kadar hücum ettiğini hissedersin…
Bakışlarda ki gizli manayı,
Anlatmaya bir an lazımdır.
An dediğimiz nedir ki???
Geçmişte, gelecek de bu AN da gizlidir…
Öyle bir AN ki rotanı değiştirir..
Olmalı mı? Olmamalı mı?
Hesap yapılmadan,
Bırakırız kendimizi esen rüzgara…
Artık mana gözlerde buluşmuş,
Aşk busesini kondurmuştur.
Ruh, bir gemi gibi derya da yol alır, kalbinin kaptanına…
Ne duyar, ne görür, ne konuşur.
Pusulası kalbidir,diğer yarısına götürecek.
İlk dokunuş, mühürler sevdayı…
Alabora da olsa, med cezirler de yaşansa…
Bu mühür işlenmiştir Ruha…
Ruh ateşi de yanmaya başlar
Yanar, yanar. Bu öyle bir alevdir ki
Görse yanar, görmese yanar…
Sevse yanar, sevmese yanar…
______________________________
Ab-ı Hayat

İstanbulsuzum

Çok İstanbulsuzum şimdilerde

Egem daha çok, Karadenizim ve Akdenizim

Denizim daha çok vesselam

Doğum yok.

Gel, olmayanlar çoğalsın diyorsun

Müphem ya hep, hep bir derinlik

Aşırı zor zamanlara yolculuklardan arta kalan zamanlar

Günden güne ya da yarına akan tebessümsü kalanlar

Cirit oynayan yetişkinler, meydansız, atsız

Kala kala Kaıle

Ruh, gecemsilerde kalan bir tılsım

Tarih, gelip geçenin gecekondu kondurmak için aradığı yer

Aramak yetmiyor, yırtıcı çabalar lazım, arasız ve bulusuz

Göğeren yaraların var, neylesin hekimler, sultanlar, başkanlar

Kadim sargılar, açılamamış, bakılamamış, izli, depderin her yerin

Daha çok Egem, Karadenizim ve Akdenizim

Hasılı daha çok denizim

Şimdilerde havasızım ve susuzum

Çünkü İstanbulsuzum.

___________________________________________

Erdoğan KARA

 

Zekeriya Yıldız’ın Kaleminden: Sultan’ın Şehri!

Yazar Zekeriya Yıldız’ın kaleme aldığı, “Sultan’ın Şehri” kitabı Martı Yayınları’ndan çıktı. Kitapta, asırların hoyratlığına rağmen kimliğini ve kişiliğini koruyan Eyüp anlatılıyor.

Kitabın tanıtım bülteninden:

“Bir şehir düşünün…
Sultanları, kendine hizmetkâr eden bir Sultan’a ev sahipliği yapsın.
Kimliği, kişiliği, karakteriyle kendine hayran bıraksın.
Bir ideal uğruna çile çekmenin, ahde vefanın ve sabrın sembolü olsun.
Bitmeyen bir sevgi, dinmeyen bir hasretle insanları kendine çeksin…
Sultan’ın Şehri öyle bir yer…
Tanıdıkça sevecek, sevdikçe bağlanacaksınız…”

Yazar Yıldız, kitabın önsözünde Eyüp’ün tarihinden bahsediyor ve okuyucuya “Sultan’ın Şehri”ni daha çok sevdirecek kitabını takdim ediyor:

“Şehirler canlı bir organizma gibidir. Ruh taşır, can taşır, konuşur, nefes alır. Kimlik ve duruş sahibidir. Öyle ki bir şehirden bahsedildiğinde bir insan tanımlanır zannedersiniz. Kimine romantik denir, kimine hoyrat, kimine asil denir, kimine görgüsüz, kimine soğuk denir, kimine sıcak, kimine zengin  denir, kimine fakir. 

Şehirler, üzerinde yaşayanlara da kimlik ve kişilik verir. Belki bu yüzdendir ki her insanın kimyasına ve yapısına göre sevdiği şehirler vardır. Dünyanın her yanında ve tarihin her döneminde yaşadığı şehrin ruhuna ve kimyasına aykırı duranların o şehirde mutlu oldukları görülmemiştir.

Eyüp şehrinin çekirdeği Eyüpsultan Camii, isim babası Halid bin Zeyd Ebu Eyyub-el Ensari Hazretleridir. Aziz Sahabe, bu beldede medfundur ve bu beldeye Mekke’nin, Medine’nin kokusunu taşıyan kutlu bir emanettir. 

Peygamber Efendimizin ev sahibi, can yoldaşı, dava arkadaşı Ebu Eyyup el-Ensari, bu şehre hiç şüphesiz ki ismiyle beraber ruhunu da vermiştir. Bir ideal uğruna çile çekmenin, ahde vefanın, azmin ve sabrın sembolüdür. 

Onun içindir ki sıradan bir nefer olmasına rağmen herkes ona “Sultan” demiştir. O, gönüllerin sultanıdır. Bizans’ın zulüm ve entrika kokan sokaklarına aşkı, sevgiyi ve medeniyeti fısıldamaya gelen güzellikler sultanı… 

Bir şehri sevmek onu tanımakla başlar. Eyüp Sultan’ı bilmeden, mezarını bulmak için gösterilen çabayı anlamadan, sultanları ona hizmet için yarıştıran tılsımı çözmeden Eyüp’ü tanıyamazsınız. Niçin yüzlerce yıl yatak odası mahremiyeti ile üzerine titrendiğini, niçin özenle korunduğunu, niçin eline imkan geçen herkesin burada bir eser bırakmak için yarıştığını, niçin bu topraklara gömülmek için vasiyetler bıraktığını anlayamazsınız… 

Bu beldeye yolu düştüğünde onu dikkatle inceleyen, tanımaya çalışan, tanıdıkça hayranlığını dile getirmekten çekinmeyen yabancılardan sadece biridir Robert Mantran… “Ticaret, kazanç, kâr hırsı ve yönetim kavgalarının geride bırakıldığı bu kentte, insan kendini gerçekten evinde gibi hissediyor. Eyüp, büyük kentin sayısız ve yozlaşmış dünyasının yanında sığınılacak bir liman gibidir” derken onun kimliğini oluşturan kodları ne kadar da güzel çözer… 

Eyüp, asırların hoyratlığına rağmen kimliğini ve kişiliğini koruyan bir şehirdir. Kadim bir medeniyetin üzerinde yükseldiğini her köşesinde sindirdiği özellikleriyle hemen gösterir. 

Bu küçük çalışmayı okurken bunu daha iyi anlayacak, Sultan’ın şehrini daha çok seveceksiniz…”

Akıp Giden Zamanın Büyüsüne Kapılmışız

Ne hızlı yaşıyoruz değil mi hayatı?

Her iyi geçirilen zamanın hızlı, kötü sandığımız gününse ağır geçmesi…

Tamamen bizim şartlarımıza bağlıdır akıp giden zamanın tadı,

Zorladığımız her şeyin bize getirisi ne ki?

Sevdiğiniz her şeye yönelin ki ,zor dedikleriniz size kolaylaşacak buna eminim

 

Hayatımızda kendimizi hangi role koyuyorsak, onu yaşıyoruz.

Hızla ilerleyen zamanın büyüsüne kapılıp gidiyoruz.

İçimizdeki gücü, fark edecek bilinçte değiliz…

Şu anda içinizde asla hayal edemeyeceğiniz şeyi yapma gücünüzü bilseydiniz peki?

Günün iyi geçmesi için ne yapmalıydık ki?

Güne teşekkür diyerek başlamalıydık belki de..

 

Zihnimizin aydınlanmaya ihtiyacı var..

Hayatımızı sadece biz değiştirebiliriz, kimse bunu bizim için yapmaz değil mi?

Hali karışık içinden çıkamayacağımız durum sandıklarımız..

Olumsuz düşünceler, gitmez sandıklarımız,

her şeyin zamanla çözüme ulaştığını bilseydiniz,

Hayatı kendiniz için yaşanabilir kılabilseydiniz,

Sorunlara takılmadan da oh be diyebilseydiniz,

Her anı keyifli geçirirdiniz, severdiniz ,

Enerjinizi, boşa giden vaktinizi bilmeden,

Yaşamın işaretlerinden habersizce,

Belki de birçoğumuz belli ki;

Akıp giden zamanın büyüsüne kapılmışız

 

Bazen hayatın acı, tatlı yönlerini birer avantaj haline getirerek en iyi öğrenmenin de acılardan geçtiğini bilmeliyiz. Bu yüzden aslında hayatın iyi yanlarına odaklı olmamalı, kötü yanlarından da bir anlam ,eğitici mentorlar çıkarabiliriz. O halde günümüzün boşa geçtiğini düşünmemeliyiz. Her eyleminiz, her hareketiniz yarınınızı etkileyecektir. Keyifle, sevgiyle kalın 🙂

Pınar ARSLAN

Dar Vakitler

Geceye merhaba akşamüstünden
Dar vakitten
Garabet çöktü üstümüze
Sabahın aydınlığını bitirme telaşı var şimdi
Hızla kayıp giden zaman
İkindi kuşları, ikindi vakti, ikindi namazı…

Sakın yola koyulma dar vakitte
Varılıp varılamayacağı belli belirsiz.

___________________________

Erdoğan KARA

Beyaz Kurdele Takın Gün Batımında

Kanatlarım, o kadar hafif ki ..

Nefes alışlarımı da hissederek …

Ohh ne ferah havası var, içimden gitmişlerin…

Aç önünü tüm kapına gelen güzelliklerin ..

Çok takarak yaşama artık hayatı…

İp mi düğümleniyor anında kes,

 

Günlerin önemi, şu anı hissediyorsan değerli bence.

Her anın özel ve eşsizken..

Bak ne dicem;

Evim de ki gerginliğim de bir pencere açmama bakar benim ..

 

Gökyüzüne bakarak gülümseyen gözlerimiz boşuna değil,

Tam da o

vakitlerde içimde bir sevinç,

Rengarenk balonları salmışım yükseklere..

Saçıma karışan bir de beyaz kurdelem

 

Güneş hafiften batıyor,

Elbisem baharın eşsiz rüzgarı ile uçuyor..

Dalgaların ahengi ..

Özlenmiş bir sohbet havası…

İşte böyle bir gün hayal ediyorum.

Ve kendimle olmanın barışıklığımın ,

Ana maddesi mücadelemdir, diyerek anı yaşamanın keyfine varıyorum ..

 

Bir gün huzuru yakalayabilmek adına, onca zorlu günleri yaşamak değer miydi sahi? Değerdi belki de ..
Tam da bu saatlerde ….
Fason yaşamda ..
İçinde iç huzuru yakalayabilmiş nice insanlara …
Beyaz kurdele takın, gün batımında…

_______________________________________________

Pınar ARSLAN

Dünya

Yoksulluk ve öksüzlük

Nasıl akraba birbirine

Yitiklik ve yetimlikte…

 

İhanet, cinayet, yalan ve isyan

Miras, ta Adem oğullarından…

 

Gözyaşları annemin,

Uğultu, gürültü ve karanlık ve sessizlik… boşluk…

 

Sonu bilinen arsızlık…

 

Anlat bana ey dünya;

Serin bir yerde, o dağın zirvesinde, sonsuz çölde ve o ağacın gölgesinde

Bir masal söyle;

Babamın duaları da olsun içinde

 

Bir var bir yokmuşuz de…

___________________________________________

İlker YILMAZ

Nazarlık

Takdir bekler sadece

Böyle bir sevgi:

Karşılıksız, umut dolu, delice.

Yorulmadan ve zamana yenilmeden

Tam bir nazarlık

Bıkmaz mı, usanmaz mı hiç?

Ey deli gönüllü!

Ey delice seven!

Nedir seni böylesine adayan?

Nedir sende bu bitmeyen tükenmeyen!

Dur bir,

Dur da soluklan.

Sonra devam edersin kaldığın yerden.

___________________________________________

Erdoğan KARA

Ben…

Bir zindan var içimde

Mahpus etmişim beni kendime

İşkence suç değil bende, ezelden ebede…

Karanlık…

Kara büyülü koca karanlık… kaybeder beni derininde…

Duvarlar… Duran devler, duvarlar…

beni ezer…

Ardım sıra gelenler, damarlarımı keser,

Yoruldum…

Biraz gözyaşı lazım,

O beni belki biraz adam eder…

27112017

__________________________

İlker YILMAZ

Misafir

Her babanın ölümü erkense…

 

Kabrindeymiş misafirin olmak

Toprağa bakmak mermere mıhlanmakmış kader

 

Gidemezdik uzağa

Küçüktük…

Gittin

Misafirin olamadık

Yapayalnız yalnızdık…

Arkanda kaldık

Geçti zaman

Nasılını sorma

Sen de bilirdin ya

geçecek işte zamanın vazifesi geçmek

 

Ağladık

Uzundu yıllar çok uzun

Teselli

Zaman uzadı, duan çoğaldı

ağladık

O’na sığındık…

_______________________________________

İlker YILMAZ

 

Has Yiğit

Şehid Ömer Halisdemir’e

 

Kınından çıkan kılıç,
Bir rüzgâr ötelerden…
Safını belli eden,
Şüheda ile aynı tastan şerbet içen,
Bu topraklardan bir arslan…
Niğde’den…

Kavruk teni yüce yüreği ile bir yiğit,
İtaat eden,
Vatanı baş üstünde gören,
Helallik veren,
Vatan, toprak ve namus uğruna tetiği çeken,
Haini halleden yiğit…

Son kaleyi vermeyen,
Sancağı düşürmeyen,
Can veren…
Yolu Cennet’e giden yiğit…
Has yiğit HALİSDEMİR

______________________________

İlker YILMAZ , 15 Temmuz Günleri

Kıyıya Vuran İnsanlık

Aylan Bebek’e…

Bombalar yağarken üstüne
Habersiz
Çare aradın yokluğuna,
çaren yoktu çocuk.
Dediler belki bir deniz
bir kaçış
deniz yoktu çocuk.
Doldu kocaman bir umut küçücük yüreğine,
Çaren yoktu başka çocuk.
İktidar hırsına yenik bir esed,
Habil ve Kabil’den beri süren
çirkin, acımasız, vahşi savaşlar,
kazananı yok, kaybedeni umut,
kaybedeni insanlık.
Bir umut olursun belki barışa sen,
tam da kıyıya vururken insanlık.

_______________________________________________
Erdoğan KARA

Soma Şehitlerine

Bir kara şehirdir maden,
Ak ellerin ak yüreklerin karaya çaldığı yerdir,
Beyaz ekmek için kara kurumun savrulduğu yerdir maden,
İaşenin şehridir maden kiranın,
taksitlerin şehridir yaşamak için ölmeyi göze almanın şehridir…
Helaleşilen her sabahın,
her gecenin,
vardiyanın şehridir maden,
Geri dönmenin sevincinin çoluk çocuk yaşandığı şehirdir maden,
Bilir misiniz,
Her gün sağ kalmanın kıymetini
Şükür bu gün de babam ölmedi diyen minik yüreklerdeki sevinci,
Çökerse madenin direği,
yanarsa maden Eve,
yüreğe ateş düşer çöker evin direği…
Bilirsiniz; ton/maliyet adam/saat hesabını
Bilir misiniz;
İnsan/can Yürek/gözyaşı Yokluk/yetimlik hesabını…
____________________________ İlker YILMAZ